22 Haziran 2008 Pazar

Çok sular aksın zamanı silercesine- FULYA

Share it Please
Çok sular aksın bu köprünün altından çok. Yağmurlar yağsın üzerine ve sonra kar... Mevsimler gelip geçsin, gün parlasın, yaprak düşsün yaşlı bedenine. Ve öyle dursun şu koca hayat içinde, minicik. Öyle dursun hüzünle ve kendisiyle. Unutsun o küçük çocuğu. Bağrına, tam orta yerine taşı atıp kahkahlarla gülen o küçük çocuğu unutsun. Nasıl bir anda şaşkına döndüğünü, taşın ağırlığından ziyade atan ince koldan incindiğini unutsun. Çok sular aksın bu köprünün altından çok...


Bir parıldayan gün gelir şimdi aklına. Ve nehrin kıyısına gelmiş bir çocuk. Saçları gün ışığında parıl parıl. Öyle bakıp durur koca köprüye, kayıtsız. Bakar durur köprünün tam orta yerine çizilmiş, çizgileri kaybolmaya yüz tutmuş bir kalp ortasındaki okunaksız iki harfe. Köprü sever çocuğu. Tıpkı baharda ayakları dibindeki papatyaları sever gibi, koca çınar ağacının üzerine yağan yaprakları gibi, köpüren sular gibi, gece üzerinde parlayan ay gibi, yıldızlar gibi sever de sever. Çocuk yaklaşır köprüye bakar da bakar. Kimbilir belki köprünün kendisine belki de tam ortasında solmaya yüz tutmuş kalbe... Nedendir bilinmez bir anda kıyıdaki bir taşı alır atar tam kalbe. Nedendir bilinmez? "Bu zalimlik bu yüze çok fazladır" der köprü şaşkın. "Bu zalimlik bu masumiyete çok fazla..."

Ve bunun içindir ki çok sular aksın ister altından köprü. Zamanı ters yüz eder gibi, geçmişten yapraklar koparır gibi, bir yüzü ebediyen siler gibi akıp gitsin ister sular. İster ki o çocuk hiç gelmiş olmasın o kıyıya. Hiç gün ışığında parlamamış olsun saçları. İster ki o taşı almasın yerden ve atmasın onu cansız zannederek. İster ki o çocuk tümüyle silinip gitsin de inansın hala masumiyete ve yalansız bir hayata. Ve hala inanmak ister taş görünenin altında yatan kalbi gören gözün varlığına. İnanmak ister o masum yüzlerin altına gizlenmiş bir canavar olmadığına. Ve yine inanmak ister taşı atan o elin, şimdi içinde duyduğu sızıya. Oysa bilir ki o el başka köprülerin kalplerine atacaktır ceplerinde biriktirdiği taşları. Böyledir hamuru parçalar kendine dönmüş kalpleri. Böyledir. Ve sırf bu sebeple ister ki çok sular aksın altından çok...

Ve sırf nefret etmemek için ister silinmesini o bir tek günün. O çocuğun o kıyıya geldiği günün dünyanın bu koca kitabından silinmesi için yakarır her gece yıldızlara bakarak. Ve ister ki inansın yeniden masumiyetine hayatın. Nefret olmadan zulmü unutarak köpük köpük aksın hayat ayakları altından çok çok...

Resim: John William Waterhouse

1 yorum:

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Fulya'cım, özlemişim seni okumayı.
Ne güzel bir dergi bu böyle. emeğine sağlık...
Sevgilerimle...

Blogger templates

Blogroll

About