22 Haziran 2008 Pazar

Zarf ile mazruf- NİHAL YETKİN

Share it Please
Zarfa bakma, mazrufa bak" diye bir sözlük girişi buldum geçenlerde. "İşin özü orda.Bakma ambalaja, aç paketi, gör ve sonra kararını ver"diyor yani. Peki biz nasıl bugünkü biz olduk? Sadece mazrufa bakarak mı? Ve şimdi sadece mazrufla yetinebiliyor muyuz?

Başta çocuktuk ufacıktık. Önce dünyayı gördük, kokladık, dokunduk, tattık, duyduk. Ve karşılaştırmalar yaptık kendimizce. İlk tercihlerimiz de buna göre oluştu. Mesela görüntüsünü beğenmediğimiz yiyecekleri yemedik baştan veya kulağımıza hoş gelmeyeni dinlemek istemedik. Yani zarf mazruftan önce geliyordu…

Sonra büyüdük. Farkettik ki zarf iyi görünmediği halde mazruf iyi çıkabiliyordu veya tersine zarf çok parlak görünüyordu ama içinden çıkan o kadar da ahım şahım bir şey olmayabiliyordu. Bu yüzden zor da olsa görüntüsünü beğenmediğimiz şeyleri tatma aşamasına geldik ya da önce sevmediğimiz bir müzik sonra güzel gelmeye başladı. Yine de zarftan kendini toptan soyutlamak mümkün olmadı. Yani her ne kadar "aslolan mazruf" diye kendimize telkinler yaparsak yapalım, zarfın da bize yakışmasına önem verdik. Örneğin araba alınacaksa ayağımızı yerden kesmesi yeterli olmadı, zarfı da fiyakalı olmalıydı ya da bir ev alınacaksa evin içi ne kadar iyi olursa olsun nerde olduğu da en az metrekaresi, planı kadar önemliydi.Tüketim toplumu olmuştuk bir defa.Daha yenisi, daha havalısı çıktı mı bir malın veya hizmetin, ona sahip olmak istiyorduk. Öyle ya yoksa niye kazanıyorduk, hayat kısa değil miydi? Hayata bir kere gelmemiş miydik?

Sadece metada kalmadı bu zarf hırsı. İnsan ilişkilerine de yansıdı. Etiketler insanların önüne geçti. Hiyerarşik iş düzeninde artık yalnız muadiller birbirine selam verir oldu. Üst alta selam veriyorsa "ne kadar mütevazı bir insan" dendi bu yüzden, alt üste hatır soramadı, "haddim değil" dedi, "nasılsın'a "teşekkür ederim" diyebildi,"ayıp olmasın" diye. Sanki herkesin herkese selam vermesi normal değilmiş gibi! Etiketler o kadar önem kazandı ki araç olmaktan çıkıp amaç oldular. Kendinizi tanıtın deyince etiket ilk üç cümlenin birinde mutlaka vardı. Bazıları ancak onunla saygı görebildi, bazıları ise bu prestije kavuşmak için kendini yedi bitirdi.

Zarfla olan bu ilişkimize şaşıracak ne vardı ki? Bizim Atalarımız değil miydi bu dünya "Ye kürküm ye!" dünyası diyen. Doğru demek değil bu, bizim kültürden çıkma demek, bizden bir şeyler taşıyor demek. Yüksek sesle "ben görünüşe aldanmam, ben etikete, markaya önem vermem" diyen kaç kişi hayatında bunu uygulayabilme başarısını gösterdi? Zarf tabi ki önemli ve insan önce algılayarak başlıyor işe. Kabul! Ama mazrufla ilgilenme sabrı yıllar geçtikçe kaç kişide kalabildi? Etrafta bu kadar uyarıcı varken, insan doğası hep daha fazlasını isterken bu sorular havada kalabilir,tümüyle uygulaması pratik da olmayabilir. Ama iddia ediyorum ki sadece görüntülerle bu kadar uğraşılmasa, insanlar hem kendileri hem de çevreleriyle daha barışık olabilir ve yalnız kendi tercihleriyle-moda olan diğerleriyle değil- yaşayabilir.

Sözlük anlamıyla zarf dönemi çoktan geride kaldı. Protokol işleri bir yana kimse zarfla da mektupla da uğraşmıyor. Kabullendik durumu "Yandı mı bu postaneler, yıkıldı mı yoksa?" da demiyor kimse şimdi. Ama aslında hayatımız metaforik zarf ve zarfın içindekileri değerlendirmekle geçiyor, ne dersiniz?

1 yorum:

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Zarf ve zarfın içindekiler, ayrılmaz parça gibi sanki.
ikisi de önemli. Ne güzel bir yazı Nihal Hanım.
Sevgilerimle...

Blogger templates

Blogroll

About