29 Haziran 2008 Pazar

Veda- ÖZLEM AKAYDIN

Share it Please
Her şey yerli yerindeyken ve hayat yolunda gidiyormuş gibi gözükürken, hatta kendimize göre kurulu şahane bir düzenimiz varken, günün birinde taşlar yerinden oynayıverirse; örneğin, yaşadığımız ülke, dünya ülkeleriyle girdiği, neden girdiğini bile bilmediği savaşı kaybederse, yaşadığımız şehir, düşman kuvvetleri tarafından işgal edilirse ve her şeye rağmen, ülkeyi yönetenlerin, bir bildiğinin olduğunu düşünmeye devam edersek, bizi neler bekler hiç düşündük mü?

Ters giden bir şeyler varken, hayat yolundaymış gibi nereye kadar yaşanabilir?

Acaba, günün birinde, istemeyerek de olsa, yaşadığımız toprakları terk etmek zorunda kalır mıyız?

Bu durumda katlanacağımız sonuçlar nelerdir?

Gitmek mi daha zordur yoksa kalmak mı?

****

Yıllar önce, 1. Dünya Savaşı bitmiş, İstanbul işgal edilmişken, Beyazıt’ta eski bir konakta yaşayanlar tam da bu düşünceler içinde hayatlarına devam etmektedirler.

Ülkede yaşananların yolunda gitmediğini fark etse de, padişaha gönülden bağlı, son Osmanlı Meclisi’nin Maliye Nazırı Ahmet Reşat Paşa ve ailesinin yaşadığı konaktaki insanlar, -özellikle kadınlar-, içinde bulundukları durumun vehametinden habersiz, yaşanmakta olanları görmezden gelmektedirler…


Oysa hayatın konakta yaşayanların her birine ayrı ayrı sunacağı sürprizleri olacaktır.

Roman, üç önemli kadın kahraman ve bunlardan ikisinin gölge gibi hayatlarının peşinde olan yaşlı bir kadın kahraman üzerine kurgulanmış.
Azra Ziya, Behice, Mehpare ve Behice ve Mehpare’nin bir şekilde hayatlarına müdahale eden/edebilen Saraylı Hanım.

Yazar romanı kurgularken, çağdaş, vatanı uğruna her şeyi göze alarak aşkı geri plana itebilen kadın kimliğini Azra Ziya’ya, eşine çocuklarına bağlı, tek amacı, eşine iki kız evlattan sonra erkek çocuk vermek olan, yüzünü batıya dönmeye çalışırken geleneklerinden kopamayan, batılılaşma isteği ise özentiden ve taklitten öteye gidemeyen Maliye Nazırı eşi kimliğini Behice’ye, Osmanlı geleneklerinden kopamayan, padişahtan ve saraydan ayrı düşünmeyi asla kabul etmeyen kadın kimliğini ise Saraylı Hanım’a yüklemiş. Bu kadınlar içinde cesareti ile ön plana çıkan, vatanı ve sevdiği adama olan aşkı için her şeyi göze alabilecek cesur kadın kimliğini ise Mehpare üstlenmiş.

Veda, okurların dikkatini iki tür insan tipiyle çekmeyi başarıyor:

Bir yanda Milli Mücadele için canlarını tehlikeye atmaktan korkmayan ve Anadolu’ya yer altından bile silah kaçırmaya çalışan yürekli insanlar, öte yanda İstanbul Hükümeti’nin hâla bir şeyler yapabileceğine inanan, - esir şehir-de yaşamlarını devam ettirmeye çalışan ancak işgal kuvvetlerinin havai fişek atışlarıyla yeni yıl kutlamalarını bile bomba sesleri sanarak bulundukları yerlere sığınmaya çalışan ürkek insanlar.

Veda, diğer adıyla – Esir Şehirde bir Konak- aslında bir üçlemenin ilk kitabı olarak tasarlanmış.

İşgal yıllarının İstanbul’u ile başlayan Veda’yı, ikinci kitap izleyecek.

İkinci kitap esir şehirdeki konağın sahibi Ahmet Reşat’ın ülkesine dönmesiyle başlayıp 1940’lı yıllara kadar devam edecek. Son kitap ise günümüze kadar ilerleyecek.

Benim kitap hakkındaki yorumum mu?

O dönemlerde yaşamış olsaydım, İstanbul'un işgaline dayanamaz, yerimde duramaz, her şeyi göze alarak çoktan Anadolu yollarına düşmüş olurdum.

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About