12 Ekim 2008 Pazar

Hüznün Soluğu; Hümeyra - YEŞİM ÖZDEMİR

Share it Please
Tam olarak başlangıcını bilemesem de onu sevmeye başladığımda, fakültenin ilk senesindeydim sanırım. O, “Yaş 35; yolun yarısı eder” derken, ben daha bahsettiği yaşın yarısını henüz geçmiştim. 35 yaşında olmak nasıl bir şey bilemesem de, o yaşlara gelmekten ürktüğümü anımsıyorum.
Aynı onun 45’liklere kapak çizen bir grafikerken, tesadüfen keşfedilmesi gibi, ben de bir arkadaşımın yönlendirmesiyle müzik konusundaki yeteneğimi fark etmiş ve gitar çalmayı öğrenmeye başlamıştım. Aradan bir zaman geçtikten sonra Hümeyra’nın birkaç parçasını çalmayı, bir çoğunu da söylemeye başarmıştım.
Onun sesindeki hüzün, hep bana yakın geliyordu. O yaşta, neden bu kadar hüznü seviyordum; onu da tam kestiremiyorum. “Ya her şeyim, ya hiçim…Sorma dünyam ne biçim…Bir kördüğüm ki içim; çözdükçe dolanıyor” u söylerken, yaşamım henüz bir kördüğüme dönmemişti. “Sessiz bir gemiye binip de seferden dönmemek” de çok uzaktı bana… Daha “Bodrum’da” bile olamamıştım…
İlerleyen zamanla birlikte Şehir Tiyatroları’nda sahneye çıkmaya başladığında, müzik kariyerinde de oldukça ilerlemişti.Bu özelliğini , ben de tiyatro kulübüne katıldığımda öğrendim. O zamanlar “Yaşamaya dair” hiçbir fikrim yoktu. Başarılı oyunlarıyla da , sahnede de var olduğunu kanıtlamıştı Hümeyra… Onu daha sonraları sinemadaki başarılarıyla, evlilikleriyle ve son olarak da “İfo Teyze” olarak gördük. Avrupa Yakası’nda yakaladığı popülerliği “İkinci doğuş” olarak nitelendiriyordu kendisi. Sadece belli bir yaşın üzerinde değil, genç yaşlardan da bir çok hayran edinmişti kendine böylelikle.
Ama gene de benim için o, gene eski Hümeyra idi. Ben, ondaki hüznü sevdim. “Hırçın , paramparça” olduğum dönemlerde, “Beyhude” bir şekilde kendimi“Perişan” hissettiğimde, “Bu dünyada bir de benim yüreğim var!” diye isyan ettiğimde , hatta “Debelenip dururken” ya da “Tutsana Ellerimden” diye haykırdığımda…
Saçlarımda “Mevsimsiz Çiçekler”in açmaya başladığı şu dönemlerde, onu ve şarkılarını eskisinden de fazla duyumsuyorum.

Yüzündeki çizgiler, yılların izleri mi?
Yoksa geçmiş aşkların, sitemli sözleri mi?
Yanaklarına dolan, ışıksız gölgeler mi?
İçlerinden süzülen gözyaşından seller mi?


Alnındaki satırlar, bir gün yazmak için mi?
Yoksa, boş bırakılan bir akıl defteri mi?
Saçlarındaki kırlar, yaşlandığın için mi?
Yoksa, birden boy veren , mevsimsiz çiçekler mi?

Hümeyra ile karşılıklı, onun şarkılarını söyleyebilmeyi gerçekten de çok isterdim.Hala da istiyorum. Kim bilir, belki bu hayalim de bir gün gelir gerçek olur.Ben, o gün gelene kadar, gene “ Benim Şarkılarım” ı söylemeye devam edeceğim.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Bir şey dicem; bizim yazılardaki geçmişe özlem depreşmesi(bkz. karışık yabancı...) yaşlanmaya başladığımız anlamına mı geliyor? Yoksa nedir? Bir de şöyle bir baktım, ben genelde geçmişle meşgul olmuşum yazdıklarımda... Eline sağlık bu arada...

Adsız dedi ki...

Hımmm... Tekrar okuyunca; senin yazının daha çok ileriye projeksiyon tutan bir anlamı var... Geçmişle, şimdiyi ve gelecekle ilgili umudunu birlikte vermişsin... Ben kendi derdime yanayım yani:)

Yeşim Özdemir dedi ki...

Artık adına geçmişe özlem depreşmesi mi dersin, yaşlanmanın belirtileri mi dersin ... Ne dersek diyelim böyle bir gerçek var. Karışık yabancıyı yeni jenerasyondan kaç kişi anlar:) Yaşlanıyoruz arkadaşım:)) Geç yanıtladığım için üzgünüm... Sevgiler...

Blogger templates

Blogroll

About