15 Haziran 2008 Pazar

Anlaşmak üzerine- NİHAL YETKİN

Share it Please

Hangi ilişki içinde olduğunuz önemli değil, etrafınızdaki insanları şöyle bir aklınızdan geçirin. Benim görebildiğim, üç temel gurup var: Zaten anlaştıklarınız, (gönüllü ya da mecburen) emek vererek, zorlayarak ya da tartışarak anlaştıklarınız ve anlaşmamakta anlaştıklarınız. Yani diyelim iki nokta ve iki insan var: zaten aynı noktada olduklarınız, farklı noktalarda başlansa da ortada buluşabildikleriniz ve olduğunuz noktada kıpırdamadan kalmayı seçtiğiniz guruplar… Bu anlaşma ya da anlaşamama durumunun ne yaş, ne milliyet, ne cinsiyet, ne sınıf, ne mal, mülk, ne konum tanımayabileceğini ve zaman ve mekan yakınlığı ve uzaklığıyla göründüğü kadar ilintili olmayabileceğini hayatın içinden çeşitli örneklerle zaten biliyorsunuz.

Biraz daha ayrıntılı bakalım bu guruplara, anlaşacak mıyız, görelim...

1. gurup sizin kafa denginizdir. Her zaman eşduyuş, eşdüşünüş gerektirmez bu, yani her konuda aynı şeyleri düşünmek ya da hissetmek zorunda değilsinizdir. Ama iletişimdeki boşlukları ustaca kapatır, en az çabayla en sağlıklı köprüleri kurarsınız. Birbirinize karşı kalp ve mantık yolları sonuna kadar açıktır. O yüzden doğru soruları sorar, mesajı doğru kavrarsınız. Aylar önce burada sevgili Sibel'in bir yazısında ya da yorumunda okuyup benimsediğim gibi "aynı pencereden bakmasanız da aynı yere bakıyorsunuz"dur.

2. gurupla aynı dili konuşsanız da aynı dili konuşmuyorsunuzdur. Bu tesbit, ilk bakışta çelişkili görünüyor ama "dil"lere yüklediğim anlamın iki ayrı anlamı olduğunu düşündüğünüzde değildir! Anlaşamama nedeni iki yönlü olabilir, dilsel ve dildışı.

Dilsel derken kastım, kullanılan sözcük seçimi yanlış ya da maksadının dışında olabilir ya da söyleme biçiminiz söylediğiniz içeriğin anlaşılmamasına neden olabilir. Ne kadar doğru sözcükler kullansanız, ne kadar iyi bir üslupla konuşsanız da durum değişmeyebilir, çünkü her ifade bir parça eksiktir ve istenen yere doğru çekilebilir. Ayrıca söylediklerinizin nasıl algılanacağını hiçbir zaman kontrol edemezsiniz. Söylediklerinizin her zaman gerektiği gibi dinlendiği belirsizdir, bazen bir sözcük diğer tüm sözcükleri yutar ve kendinizi karşı tarafın kör zindanlarına yargısız olarak atılmış halde bulabilirsiniz.

Dildışı anlaşamamaya gelince, ismini bazen koyduğunuz bazen koyamadığınız şekilde bazı kişilerle anlaşamayabilirsiniz. Empati güzel bir reçete gibi sunulsa da yetersizdir çoğu kez. Yetersizliğin bir nedeni birinin diğerinin yerine asla ya da o an için geçemeyeceği ve onun gibi düşünemeyeceği durumlardır. Örneğin bir kız anne olmadan annesi gibi nasıl düşünebilir ya da daha marjinal olarak (çünkü biyolojik ve onun getireceği ruhsal farklılıklar vardır işin içinde) bir anne bir baba gibi ne kadar düşünebilir… Daha da önemlisi örneğin birinci örnekte kız anne olduğunda kendi annesi gibi ne kadar düşünebilir ve onu daha iyi anlar hale mi gelir?

Çoğu kez empati dendiğinde kişi karşı tarafın konumuna geçebilse de kendi psikolojisini ve kendi geçmişini beraberinde taşımaktadır. Bunu desteklercesine, bazı öğrencilerden öğretmenlerin de bir zamanlar öğrenci olduğu halde nasıl da olup da kendilerini anlamadığını duyuyorsunuzdur, ya da bir baba yöneticinin personeliyle aynı yaşta bir oğlu olduğu halde oğluna davranılmasını istemediği şekilde personele karşı davranışını görüyorsunuzdur. O yüzden empatiye giderek daha az inanıyorum ben. İddiamın tersi güzel örnekleri tecrübe eden şimdi konuşsun ya da ilelebet sussun!

Benim ileri sürdüğüm ve bana sorulduğunda işaret ettiğim alternatif şu: anlaşamadığın kişiyle anlaşamadığın nokta üzerinde emin misin ve bunu tamir için ne yapıyorsun? Tabi ki bunun hap gibi bir cevabı hiçbirimizde yok. Ama şahsen iletişimle halledilebilecek pekçok şey olduğuna inanırım ve bunu uygularım da. Bu noktada anlaşmak için görmenin önemine işaret etmek ve bununla bağlantılı benzetmelerden devam etmek istiyorum.

Bazı dillerde görmek anlamak anlamında kullanılır. Biriyle anlaşamıyorsanız bir şeyleri göremiyorsunuz demeye varır bu. O zaman ilk olarak kendinize dönüp, bir eksik keşfettiğinizde uygun bir gözlük bulmalısınız. Yok kendinizden kaynaklanmadığını düşünüyorsanız karşı tarafa uygun bir gözlük önermelisiniz. Eğer sorun ikinizin de kendi görüşünüzden kaynaklanmıyorsa duruma bir de uzaktan bakabilmek için uygun bir dürbün bulma işine girişebilirsiniz. Belki de olay görememek de değildir, baktığınız yerler farklıdır, o halde birbirinize o noktaları göstermeniz gerekir sakin ve sabırlı olarak.

Gerek dilsel gerek dildışı olsun, bütün engelleri aşabilirsiniz bu gurupla, er ya da geç. Çünkü birbirinizi zor ya da gecikmeyle de olsa dinleyebiliyor ya da anlayabiliyorsunuzdur…Çünkü o an ya da mevcut şartlarda bu emeğe değeceğini düşünüyorsunuzdur…

3. gurupla anlaşmak umutsuz bir vakadır. Birlikteyken diyalog değil, monologlar yaşanmaktadır. Bkz. TV'deki pek çok tartışma programı. Çünkü taraflar anlaşmaya hazır değildir, çıkar ve beklenti farklılığı ile anlaşamayacak kadar birbirlerinden kopuktur, kendi görüşlerinde ısrarcıdır ve en önemlisi geçinmeye gönülleri yoktur. Sertab'ın bir şarkısındaki gibi bir adım geriye uzlaşırlar ve birbirini görmezlikten gelirler.

Resim: http://akdreamweaver.deviantart.com/art/Communication-49811666

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About