2 Ağustos 2008 Cumartesi

Yolcular ve yolcuların ardından bakanlar-NİHAL YETKİN

Share it Please
O Cuma sabah: Yolcu sabah eve varıyor ve o elim uçak kazasını öğreniyor. Söz bitiyor.Bütün sevdiğine ulaşamayan yolcuların ailelerine sabır diliyor tüm kalbiyle …

Bir önceki gece: İçi kıpır kıpır, biraz sevinç, biraz heyecan, biraz hüzün, biraz kaygı hali. Tipik yolculuk öncesi duygular resmi geçidi. Sıraya gir desen girmez, sus desen susmaz.Çaresiz izlemeli, yüzleşmeli, en son da kabullenmeli.

İşte yine yazıhaneden içeri giriyor. Duvarlarını, mobilyasını, çalışanlarını neredeyse ezberlediği garip bir enerjisi olan o yazıhaneye. Issız bile olsa, içinde yolcuların ayak izleri ve kalp atışları kalmış, kimi ayrılmak, kimi kavuşmak telaşından bitap ruhların gölgeleri arasındaki o küçücük odacıkta, o küçücük adacıkta dakikaları sayıyor yine. Bilet satan yetkiliye takılıyor gözü. Her yolcunun muhatap olduğu, ama kimsenin adını sormadığı, doğru dürüst yüzüne bakmadığı, bütün gün benzer sorulara sinirlenmeden konuşmaya koşullanmış olarak cevap vermekten yorulmuş yetkisiz yetkiliye. İçi acıyor, bütün gün konuşan ama aslında konuşamayan bu kişinin ne çok dolmuş olduğunu düşünmeden edemiyor. Herhalde farkında olmadan son kızgın,çatık kaşlı müşterinin ardından ona sessizce destek vermiş olmalı ki, "Görüyorsunuz değil mi, eğitimli olmak adam olmaya yetmiyor" diyor yetkili. "İyi giyinmiş, iyi okullar okumuş, neye yarar?" Birden onun okuyanlara karşı içinde bir kin olduğunu sezinliyor ama doğrudan bunu söylemek yerine soru soruyor, anladığından emin olmak için: "eğitimli olanlar daha mı anlayışsız oluyor sizce? Beriki hemen yapıştırıyor cevabı: "Evet çok eziliyorlar ya, bir yere gelmek için, onlar da kendinden aşağıda gördükleri herkesi ezmek istiyorlar"."Hangi genellemenin neresini düzeltmeli, vakit o kadar az ve karşıdaki o kadar az bunu anlamaya hazır ki!" diyor içinden. Dışından ise şunu diyor yalnızca : "Peki hayat okumayanlar için daha mı kolay? Onlar ezilmiyor mu?" "Eziliyorlar ama onların ezeceği fazla insan yok ve bilerek ezmek istemezler.Eğitimliler ise insanı nerden vuracağını daha iyi biliyor." Genellemeler, genellemeler…Daha fazla nötr sorulara devam edemiyor ve deşarj olsun diye: "Pardon" diyor, "Ne yapıyorlar mesela, çok mu sinirlendiriyorlar sizi?" "Demin gördünüz" diyor diğeri. "Yer kalmadı diye "sizi şikayet edeceğim" diye kapıyı çarpıp gidiyor mesela. Biz emir kuluyuz oysa. Şoförler de öyle. Yalnız kaza olunca insanların aklına geliyorlar! Ya da biraz geç mi kaldılar, yolcu başlıyor şoföre baskı yapmaya, "Niye daha fazla sefer düzenlenmiyor" diye,halbuki şoförler kendilerine denilen saatte yola çıkıyorlar. Ama yolcular daima sinirli ve kavga etmeye hazır." "Evet" diyor, "böyle demeniz daha uygun, "yolcular", yani sadece "eğitimliler" değil. Yolcu psikolojisi diyelim.Stres, kaygı.Bilinçaltında kavuşamama, ölüm korkusu ve daha bir sürü şey" "Peki ya biz?" diyor. "Biz?" diye tekrarlıyor, neyi kastettiğini anlamak istercesine. "Biz,yani, bilet satanlar.Siz hep bir yerlere gidersiniz, hayatınız hep değişir, hareket halindesiniz.Halbuki biz,duruyoruz.Hayat zaten kısa ve biz duruyoruz." Saate bakıyor, aklına Auster'ın hikayesi geliyor:fotoğraflar,aynı gibi görünen ama aslında tıpatıp aynı olmayan fotoğraflar. En rutin hayatta bile her şey aynı değil aslında ama bunu nasıl anlatmalı şimdi? Bunu tartışacak vakit beş dakika bile değil, kavuşacağı sevdikleri geçiyor gözlerinin önünden ama bir yandan da gitmeden bir teselli vermek istiyor adsız biletçiye: "Biliyor musunuz,aslında herkes hareketli,ya da herkes duruyor,yalnızca sizler değil?" Adamın kafası karışıyor, alnı kırışıyor, kaşı hafif çatılıyor: "Anlamadım" diyor. "Bakın bütün meslekleri düşünün:Öğretmen için öğrenciler hareketli, o hep aynı yerde. Doktor için,hasta geçici, o hep aynı yerde, aşçı için gelen müşteri hareket halinde, yemeğini yiyip restorandan ayrılıyor ama o aynı yerde.Ama aslında roller değişince tam tersi değil mi?Yani ahçı hasta olunca hareketli olan o, ya da siz, normalde sabit görünen, ama siz yolcuyken, bu sefer de siz hareket halindesiniz.Yani boş yere kendinizi üzmeyin.Hepimiz bir iş yapıyoruz, o zaman diğerlerine göre sabitiz ve bunu birbirimiz için yapıyoruz." "Teşekkürler" diyor adam, "rahatladım birden", "Bakın servis geldi, iyi yolculuklar." Koşar adımlarla yürürken biletçiye dönüp, "size de iyi yolculuklar!" diyor.

Servise bindiğinde, "ne ilginç bir sohbetti" diyor kendi kendine. Bir saat sürecek terminale kadar yolculuğunda bu apansız gelişen sohbetten türeyen genelleme yüklü konuları, yolcular ve duraktakileri, roller ve insanların bunlardan etkilenişini, yollar ve yılların izlerini düşünüyor. "Bir de insanları üzmek de rahatlatmak da çok kolay aslında ve yolcu olsan da olmasan da" diyor nakarat olarak, "mesele neye niyet ettiğinde…"

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About