28 Eylül 2008 Pazar

Kendine ait bir ev- FULYA

Share it Please

İnsanın kendine ait bir evi olmalı. Tek başına yaşayabileceği ve tek başına kalabileceği. Böyle geçiyor aklımdan zaman zaman...

Mesela bir kedi alabilmelisin evine. Şöyle yumoş yumoş avuç kadar bir kedi. Koltuğunda tek başına otururken ve akşamın ilk saatleri güneşin son ışıklarında ruhun yıkanırken dizlerine tırmanmaya çalışan ve bir türlü isim koyamadığın bir kedi...

Ya da istediğin gibi dağıtabilmelisin o evi. Bir yanda içilmiş çay bardakları, koltukların üzerine atılmış yorgun bir günün bittiğini anımsatan bir kazak... Televizyonun, kanepenin, masanın üzerine dağılmış gazete ve kitaplar gönlünce kalabilmeli orada bir de... Arada bir içinden çekip çıkarılmış kitaplar yüzünden eksik dişli bir ağıza benzeyen kitaplığına bakıp düşünmelisin sonra "kitaplığımın düzenlenmeye ihtiyacı var" diye.

İstediğin zaman sessiz ve ışıksız oturabilmelisin akşamın bir vakti. Yan odalardan televizyon sesi dolmamalı kulaklarına. Kendi sessizliğinin hesabını kimseye vermeden oturabilmelisin, bunun en doğal hakkın olduğunu düşünerek...

Berbat geçen bir iş günü sonrasında evine geldiğin vakit elin zile uzanırken yüzüne bir gülümseme yerleştirmek zorunda kalmamalısın. Tüm bezginliğinle anahtarı kilide sokup girebilmelisin evine. Sonra elinde ne var ne yok fırlatıp yığılabilmelisin koltuğuna.Akşam yemeği yemek zorunda kalmamalısın canın istemiyorsa... O gün yaşadıklarının hesabını bir kez daha yaşayarak vermemelisin sevdiklerine. Kendi çektiğin acıya onları ortak etmemelisin.

Yatağında geç saatlere kadar kitap okuyabilmelisin kimse sana "yeter artık gözlerin bozulacak" demeden. O kitabın derinliklerinde uykuya karşı koyarak yitip gitmelisin. Sonra rahatça ağlayabilmelisin kimse sana ilişmeden. Aptalca bir reklam müziğinde, kitaptaki en sevdiğin kahraman bir hiç uğruna öldüğünde ya da öylesine sinirlerin boşandığında kimseye sebebini anlatmadan ağlayabilmelisin...

Biliyorum tüm bu düşüncelerim, evde yalnız geçireceğim bir kaç günden sonra sabun köpüğü gibi uçuverip gidecek. Önce annemi özleyeceğim. Onun bana "yine mi çok sigara içtin" diye bağıran sesini bile... Ben ağlarken babamın gözünden dökülen yaşlara acıyan yüreğimi özleyeceğim sonra da... Anneannemin "kızım bu kadar çok okuma gözlerin bozulacak" diyen sesini... Sabah annemle babamın fısıltılarla tatlı tatlı konuşmalarını özleyeceğim biliyorum. Uyandığım vakit evi dolduran ekmek kokusu ve televizyondan yükselen neşeli şarkıyı özleyeceğim bir de...

Çünkü bileceğim ki; içimdeki insan sıcaklığının yeri yalnızlığa duyduğum özlemden çok daha büyük...
Resim: Van Gogh

6 yorum:

kaldırımçocukları dedi ki...

ne güzel yazmışsın, ne güze bağlamışsın hocam =) ama keşke maddi sıkıntılar olmasada yalnızlık istediği zaman ruhun kendini kapayabileceğin bir evin olsa. ama o kadarıda şu dünya halinde lükse kaçar=)

Adsız dedi ki...

Çok teşekkür ederim :) İnsan bazen kendi evi olsun istiyor evet ama dediğin gibi şu dünya hali işte :)

Enis Diker dedi ki...

İnsana insan lazım :)aklı başka yerde, otomotiğe bağlamış kafa sallamalar da olsa dinliyen bir kulağa ihtiyaç var. Yoksa bu bitip tükenmek bilmiyen bu varlık sıkıtısını nasıl unutacağız.(tabi arasıra kafa dinlemek için yalnızlıklara da itirazım yok , bazen insanda yoruyor.)

Adsız dedi ki...

Yalnızlığı seviyoruz sevmesine de hep yalnız olmak da daha fena... İnsana insan lazım evet.

nilgunok dedi ki...

Güzeldi Fulys çok güzel ve çok benden di:) Sevgilerimle, eline sağlık.

Adsız dedi ki...

Çok teşekkür ederim :) sevgilerimle...

Blogger templates

Blogroll

About