10 Ağustos 2008 Pazar

Uzun sürmüş bir ayrılık- ÜÇ NOKTA

Share it Please
Uzun sürmüş bir ayrılıktı yine...Hep öyle yapardı; her aşka biraz tutuk, biraz kekeme başlar sonra öyle kaptırırdı ki kendini; sevgisi aşkının bir adım ötesinde, dokunsan paramparça olacak yalancı bir dünyaya dönüşürdü... Yine öyle bir aşkın cam kırıklarını doldurmuş içine, susuyordu uzun uzun... Bitmişti işte... Derin bir nefes mi almalıydı yoksa iç mi çekmeliydi karar veremiyordu
Aslında hissettiklerinin tam karşılığını bulamayınca hep aynı şeyi yapıyor oyalıyordu kendini. Sevmeyi seviyordu. Ellerin tutuk, bakışların cesaretsiz olduğu zamanlarda gözüne görünen gerçeklere sırtını dönüp kendini derin sulara çeken bir acımasız oluyordu. Sonra ayrılığın kuytularda parıldayan hançerleri görününce göze;bildiği bir filmi izler gibi hem seyircisi hem oyuncusu oluyordu hayatının.
Biraz kızıyordu doğrusu kendine.. aşkı yaşayış ve kavrayış şeklini, beklentilerini ,umutlarını ,gerçekleşmeyen hayallerini, kimsenin düşünmeye vaktinin olmadığı inceliklerini ,kızgınlıklarını,kıskançlıklarını....bir aşk ikliminde yaşanası tonlarca yük ağırlığındaki tüm duygularını taşıyarak yaşıyor, sonra bunların ağırlığı altında eziliyordu.En acıtıcı olan da hayatının kocaman bir skor tabelasına yazılı olandı -ki karşılığı hiç bir ikili karşılaşmada yazmıyordu,yoktu...- Skor: ELDE VAR 0
(Ne olmalıydı ki...?!Evlilik mi...Evli olan arkadaşına sevgililer gününde sen ne yapacaksın dediğinde ama ben evliyim demişti de gülmüşlerdi.Traji -komik bir gerçekti bu ve bir evlikte en düşündüğü konuların başında geliyordu )
Sonra hiç bir aşka kendi adımlarıyla koşar adım gitmediğini hatırladı.Hiç birini de büyük bir kararlılıkla bitiremediğini, vedaları hep karşı tarafa bıraktığını...Sonra da bunun uzatmalı sancılarını kendi olağanüstü çabasıyla devam ettirdiğini..Biraz daha özüne indiğinde aşkın içinde yaşanan bu acıyı sevdiğini farketti.Haşarı çocukluğundan beri özellikle dizlerinde eksik olmayan yaraları nasıl bir iştahla kanattığını,iyileşmek üzere olan o yaraları nasıl kaldırdığını anımsadı.Şimdi o yaralar görünürde yoktu,yaşanan içeride, daha derinlerdeydi ve onları da iyileşmesine izin vermeden kanatıyordu.Kısacası kanayan bir şeyler vardı içinde, ama hep içinde..
Yalnızlığıyla kolkola yürürken en fazla mutlu olduğu anlarda bir yanının eksildiğini düşünüyordu.Mutluluk paylaşılmalıydı 'acıyı bal eyleme'si vardı ama içinden taşan bir mutluluk anında bir sevgili yoksa yanında; işte o zaman hali acınasıydı.
'Bir aşktan diğerine kaç saatte gidilirdi....'doğrusu kimse gibi bilmiyordu ama ortalama bir zamanı varsa,o en geç kalanıydı.Bir enkazın yerine yenisini bina etmek çok zaman alıyordu.Ortalama değer yargılarıyla yaşasa, normal ilişki kurallarına biraz kulak kabartsa belki herşey daha farklı hale gelebilirdi ama hiç bir zaman kuralına göre oynamadı.Şimdi bunun bedeli kendine derin bir yalnızlık olarak mı dönüyordu ne...
Seviyordu aslında yalnızlığını,her tercih bir vazgeçistir sözünü kalkan yaparak kendine.Yalnızlık ömür boyu sürdürülecek bir tercih gibi de görünmüyordu gözüne; işte bu kötüydü. Başka bir seçeneği yok muydu şu hayatın? Çelişkileri hep vardı. Hayatı da aşkı da yaşamakla anlamak arasında geçiyordu.Ama öyle hızlı geçiyordu ki bunu en fazla o çok sevdiği çocuklarda hissediyordu; büyüyorlardı çocuklar.En yaramaz olanıysa zamandı durmak bilmiyor ve geçerken laf anlamaz haşarı bir çocuktan ötesini bırakıyordu.
Henüz bir yüzük yoktu parmağında taksa sıkar mıydı yüreğini bilmiyordu ama bildiği tek şey vardı onca yara bereden sonra yine kendini küllerinden doğuran o duyguya -aşka-müebbet bir özlemle kucak açıyordu.O apansızca,dudağında bir ıslıkla geliveren iyimserliği de olmasa ne yapardı.Zira bu aralar bir kirpi gibi hissediyordu kendini ve birini sarmanın,sarılamamanın halini anlatacak birileri çıkana kadar Sezen'in o şarkısını mırıldandı :AŞK İÇİN ÖLMELİ ,AŞK O ZAMAN AŞK....

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About