24 Ağustos 2008 Pazar

Aradiginiz kisiye su anda ulasilamiyor FULYA

Share it Please
Öğle arası. Ofiste kimse yok. Onunla rahatça istediğim gibi konuşabilirim. Arıyorum onu. Duygusuz bir kadın sesi "Aradığınız kişiye şu anda..." diye başlıyor devam etmesine izin vermeden kapatıyorum. Kendimi onunla konuşmaya öyle şartlamışım ki birden öfkeleniyorum. Beş dakika sonra tekrar arıyorum. Yine aynı ses. Sonra araları uzatarak yine yine yine ve defalarca...

Saatler geçiyor. İş bitiyor eve geliyorum. Telefondaki kadın sesi beni iyice delirtiyor. "Aradığınız kişiye..." Kendi kendime söylenmeye başlıyorum. Akşam oldu. Yorgunum. Gün içinde bin ayrı şeye fena halde sinirlenmişim ve hala sakinleşemiyorum. Aradığım kişiye hala ulaşamıyorum. Endişe katsayım artıyor ve buna bağlı olarak da baş ağrım... Odanın içinde bir o yana gidip geliyorum. Oyalanmak için bir şeyler yapmalıyım diyorum. Evet mutlaka bir şeyler yapmalıyım yoksa gerçekten çıldıracağım. Bir yerde okumuştum, buna zihinde büyüten sendromu diyorlar. Yani bir kaynak buluyorsun ve onun üzerine felaket senaryoları yazıyorsun. Ben ise buna zihinde büyüten yerine negatif yaratıcı zihin, ihtimaller üzerinde çok duran zihin, haberlerden olaylardan çok fazla etkilenip yarı manyaklaşmış zihin demeyi tercih ediyorum.

Bu kadının sesini duymaktan bıktım çünkü aradığım ses onun sesi değil. Sonunda bir mesaj atıyorum. Mesaj ona ulaştığında telefonun erişilebildiğini iletim raporundan anlayabileceğim. Elimde kitabım öylece boş boş sayfalara bakıyorum. Okuduğum satırların hepsi birer felaket senaryosuna dönüşüyor. İlk paragrafta bir trafik kazasından söz ediliyor. Parçalanmış bir araba ve yerde yatan bir adam. Delirmek işten değil. Sonra aileden birine aniden korkunç bir şey oluyor. Elimi başımın üstüne koyuyorum. Aklım her an çıkabilir yerinden. Telefonu elime alıyorum. Hala gözümün önünden felaketler zinciri geçip gidiyor. Gözlerimi kapasam ne yazar...Zihnimin içine bir güzel yerleşmişler o korkunç senaryolar. Kaç kaçabilirsen. Telefonda iletim raporu hala yok...

Biraz salona geçiyorum. Annem ve anneanneme takılırsam belki zihnim bir başka yöne kayar diye umut ediyorum. Salonun kapısını açar açmaz yüzümde polis sirenleri patlıyor. Televizyonun sesi çok fazla.Ya da benim algılamam aşırı düzeyde. Anneannem bu kadar sakin olduğuna göre sorun ben de. Anneannem "vah yavrum vah" diyor televizyona bakarak. "Ne olmuş" diyorum "Ne olacak yine trafik kazası" diyor. Allah'ım beni mi sınıyorsun? Hemen çıkıyorum bakamıyorum televizyona. O anda telefonumdan bir mesaj sesi geliyor. İletim raporu...Hemen arıyorum. Sesim öyle endişeli ki bastıramıyorum bile. "İyi misin?" diyorum "İyiyim beş dakika sonra konuşalım" diyor. Hayatta olduğunu bilmenin rahatlığı ve "neden beş dakika sonra dedi"nin huzursuzluğuyla bekliyorum. Tekrar konuştuğumuzda bulunduğu yerde telefonun çekmediğini söylüyor. Artık kontrol edemiyorum kendimi. Korku insanı nasıl çılgına çevirirse, onun iyi olduğunu duymak sevinçten insanı ne yaptığını bilmez hale nasıl sokarsa o haldeyim.
Tüm sakinliğiyle benim deli gibi bağırmalarımı dinliyor ve gülüyor. Özür diliyor ve ekliyor "Herşeye rağmen merak edilmek güzel"

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/445443/

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About