19 Temmuz 2008 Cumartesi

Haybey'e mektuplar - Necdet REHAVET

Share it Please
muhterem hay bey,

uzun zaman oldu sana yazmayalı farkındayım. iş-güç-çoluk-çocuk-falan feşmekan derken günler su gibi akıyor. dünya, kendi etrafında dönüyor gündüzler-geceler birbirini kovalıyor. hatta küresel ısınıyor. nihayetinde mektuplar birikiyor farkındayım. mazeret olur mu bilmem ama sana yaz(a)mama sebebim salt tembelliğim değil, bilakis güzel şeyler yazayım istiyorum lakin bendeki çekicilikten mi yoksa dünya ahval ve şeraitinin ya da kaderin bana bir oyunu mu bilemiyorum ama şu aralar güzel şeylerle müşerref olamıyorum bir türlü. dolayısı ile sana yazamama mazeretim peydahlanıyor.

sanma ki güzel, olumlu şeyler yaşıyorum da her gün, tembellik edip yazmıyorum sana. yok öyle bir şey. seni temin ederim. hatta valla billa bak.
hepsini yazmaya kalksam burdan köye yol hatta hatta karadeniz sahil şeridi olur.
ama bağrıma taş basıp bazılarını paylaşayım senle. hem ne demiş asaf üstad. acılar , sıkıntılar paylaşıldıkça azalır.

misal;

kartal-kadıköy arasında alternatifli dört yolun hepsi de sıkışık olur mu kardeşim.
hadi sıkıştık, oflaya puflaya giderken sağdan soldan kaykılıp araya kaynamaya
çalışan öküzlere (gerçek öküzlerden özür) ne demeli? ya da trafiğin kısmen canlandığı anlarda slalom yapan sığırlara ( gerçek sığırlardan da özür) yahut önünde 10 araçlık boşlukla sol şeritte 60 la giden mandalara (gerçek mandalar anladınız siz) ne demeli? hangi şarkıyı armağan etmeli?

devletin en güzide dairesinde
-nilgün hanım yok mu?
-YOK deyip sadece
tuvalete ya da amirinin yanına gitmiştir sandırıp seni ,
10 dakika bekleten, gelmeyince kimse;
- nilgün hanım bugün hiç gelmedi mi, yoksa gelir mi birazdan?
- bugün yok. feraye hanım yardımcı olsun diyen kamu görevlisi abla da beni bulursa,

durağa iki koşar adım kala seni beklemeyen belediye otobüsü şoforü,
durak olmayan yerde hanımefendilere özel servis yaparsa,

yahut rutubetin istanbul borsası gibi tavan yaptığı bu temmuz sıcağında zatüre olacağını sanıp dolmuşun camlarını sıkı sıkı kapayan ablalar, amcalar, aliler ve ayşeler bizim dolmuşa dolarsa,

her ne kadar en büyük sakarlık ve beceriksizlik bende de olsa yucca çiçeğim bozuluyorsa,

aşkımız, beşiktaşımız kifayetsiz yöneticiler sayesinde dört senedir aynı filmi bize izletiyorsa,

güya istanbul'un en kültürlü ilçesinin tam göbeğinde, "en seçkinlerinin" yaşadığı
semtin bir apartmanında asansör fazla kişi(ayı) binmesi dolayısı ile her bayram en az dört,
ayda bir kez bozulursa,

carrefour'un alışveriş sepetleri için 1 ytl almasına bozulan odunlar migros'un otoparkına
sepetleri gelişigüzel bırakıyorsa,

geceleri sokakta alarm ayinleri, mahallede havai fişek gösterileri yapılırsa,

doktorlar seninle ameliyat, okul ise bağış pazarlığı yaparsa,

söyle sevgili hay bey "hırsızın" hiç mi suçu yok?
ha söyle bi..?

ama ne yapıyoruz biz…
bıçak kemiğe, hararet doksana dayanmadan blog/mektup dışına taşırmıyoruz tepkilerimizi, içimize atıyoruz hep!
yaşıyoruz mutlu mesut.
allah devlete, milete, belediyeye zeval vermesin beterin beteri var diyoruz.
hatta umut veren gelişmeleri görüyor seviniyoruz!
bak ne güzel.. geçen gördüm duygulandım yine.
yaklaşan seçim nedeniyle bizler için güzel kaldırımlar hazırlıyor belediyemiz.
devletimiz yeni vergiler koymayacakmış.
orman katili! keçilerin sayısı azaltılacakmış,
bu sene de şampiyon olamazsa takım, demirören sinan’ı da alıp gidecekmiş.
mış.
miş.
müş.

o bu bu bu bu bu
o bu bu bu bu bu
bu bu bu
bu bu bu

fonda nazan öncel zehirli sarmaşık derken en kısa zamanda tekrar görüşmek, yazışmak ümidiyle esen ve bahtiyar kal sevgili dostum.

muhabbetle.
ahmed.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel bir yazıydı

Blogger templates

Blogroll

About