12 Temmuz 2008 Cumartesi

Biraz demokrasi öğrenelim- MEHMET SAĞLAM

Share it Please


— TEMSİL
— KATILIM
— DENETİM

Bu üç sözcüğü herkes mutlaka ezberlemeli...

Temsil: Halkın istediği ve binlerce kişi arasından seçtiği (Çalışkan, Başarılı, Üretken, Lider yetenekli) insanların Millet Meclisi’nde onları temsil etmesi demektir; parti liderlerinin kendi düşünceleri doğrultusunda liste başı yaptığı kişiler değil...
Katılım: Halkın, sivil toplum örgütleri, dernekler ve düşünce/vizyon/çözüm üreten kuruluşlar kurarak, devlete ve halka yardımcı olmaları, hükümetin yanlışlarını bulup uyarıda bulunmaları ve birer vergi mükellefi olarak vergilerini tam verip ülke bütçesinin güçlü olmasına katkı sağlamalarıdır.
Denetim: Devletin olanaklarını ve toplanan vergileri yönetme hakkına sahip olan görevlilerin doğru işler yapıp yapmadıklarını, devletin olanaklarını kendileri, aileleri, yakınları ve partileri yararına kullanıp kullanmadıklarını gözlem altında tutmak için halkın denetleme hakkına ve olanağına sahip olmasıdır. Şimdi sorun kendi kendinize; bunlardan hangisi sağlıklı olarak işliyor bu ülkede? Hiçbiri, değil mi? Öyleyse, Türkiye’deki rejimin adı demokrasi değildir; çünkü halk kendi kendini yönetmiyor, zaten katılımcı davranmıyor ve denetleme olanağına da pratikte sahip değil.

Temsilin işlememesinin nedeni: yürürlükteki kötü Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanunu yüzünden sandıklardan “negatif seleksiyon” denen olumsuz bir seçilmişler zümresinin çıkmasıdır. Yani milletin meclisine giden kişilerin çoğu Türkiye’deki en iyiler arasından ve hak ettikleri için seçilmiyorlar. Bir siyasi partinin yönetim kadrosu kimleri isterse, onlar “milletin vekili” seçiliyorlar. Bunlara aslında “lider vekili” demek daha doğru olur. Üstelik lider vekili seçilmeleri, ya bölgede nüfuzları olduğu için ya da hatırı sayılır bir parayı parti kasasına veya parti giderlerine hibe ettikleri için gerçekleşiyor. Gerçekten büyük oy potansiyeline sahip olan ve delege seçimlerinde liste başı olanlar bile, liderlerin bir hareketiyle son sıralara itilebiliyorlar.

Seçim kanunu mutlaka değiştirilmelidir. Ayrıca, ülkemizi daha çağdaş bir yönetim felsefesiyle idare etmeye hazır genç kuşaklara da daha fazla fırsat tanınmalıdır.

Halkın yönetime katılım enerjisi çok düşük ve etkisiz
Demokrasiyi sadece seçtiğimiz kişilerin bizleri idare etmesi şeklinde anladığımız ve seçim zamanı sandığa gidip, oyumuzu kullanmakla demokratik görevimizin tamamlandığını sandığımız için katılım anlayışımız gelişmemiş. Ayrıca, halkın katılımından rahatsız olan çevrelerin buna izin vermemeleri de bir başka etken tabii. Türkiye’de halkın demokrasiye ve devlet yönetimine katılımı sadece kendine veya bir yakınına fayda sağlamak için Ankara’ya gidip parlamenterlerden veya tanıdığı bürokratlardan birtakım taleplerde bulunmasıyla kaldıkça; demokrasinin zihinlerimize ve toplumsal yaşamımıza yerleşmesi sürekli ertelenecektir. Demokratik Kitle Örgütleri kurup eleştiri ve yapıcı önerilerle hükümete yön veren kuruluşlar çoğalıp güçlenmediği sürece, parti liderinin, “derin devlet”in ve “derin sermaye”nin ortaklaşa oluşturdukları bu sözde demokrasi sürüp gidecektir.

Halkın denetimi çok zayıf
Devleti oluşturan kurum ve kişiler, elde etmiş oldukları gücü, otoriteyi ve hazineden geçinme olanaklarını elden çıkarmak istemiyorlar. Dolayısıyla, halkın ve hukukun kontrolünden uzak durmayı yeğliyor, denetim talebi olan herkesi yıldırmayı bir strateji olarak kullanıyorlar. O nedenle halk, atılacak demokratik adımları sürekli olarak devletten ya da başkalarından bekliyor ve sandığa oyunu attıktan sonra demokratik görevinin bittiğini kabul ediyor.

Bu ülkedeki demokrasiyi geliştirmeyen üç önemli faktör daha var:
a- yüzyılların tembelliği, verimsizliği ve bilimsel/matematiksel aklın saf dışı bırakılması yüzünden kaynakların israf edilmiş olması
b- hukukun yavaş işlemesi veya hiç işlememesi,
c- nepotizm, yozlaşma, kayırmacılık, rüşvet ve vergi kaçırmanın -alenen yapıldığı halde- cezasız kalması.

365 günün sadece 200 günü çalışan, bilimsel araştırmalar yapmayan, teknoloji üretmeyen, yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kullanmayan, eğitim-sağlık-sosyal hizmetler üçlüsüne gereken önemi vermeyen, düşünce kuruluşlarını oluşturmayan, düşünceyi suç sayan ve çözümleri hep kendi dışında bir kişi veya kuruluştan bekleyen bir ülkenin insanları demokrat olamaz ve o ülkede demokrasi elbette doğru dürüst gelişemez!

Sırtımızı güneşe dönüp miskince uyuduğumuz müddetçe, hak ettiğimiz yönetim şeklinin bundan daha iyi olmasını bekleme hakkımız olmayacaktır. Herkesi demokrasi öğrenmeye ve öğrendiklerini yaşamaya davet ediyorum. Bu, “imkânsız” gibi görünen görevi yerine getirdikçe, bunun ne kadar haz verici, onurlu ve yaşama anlam katan bir davranış olduğunu görecek; o zaman, demokrasiye olan inanç ve bağlılığımızdan asla taviz vermeyeceğiz.

Gerçek demokrasiye katkılarınızın çoğalması dileğimle...

Karikatür: http://www.karalahana.net/resimler/demokrasi.JPG

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About