12 Temmuz 2008 Cumartesi

Uzak dağ- FULYA

Share it Please
Zamanın birinde çok sevdiğim biri bana bir kartpostal yollamıştı. Küçük bir dağ, üzerinde kar ve mavi bir gökyüzü. Ona öyle çok baktım ki sonunda ona dönüştüm...

Son zamanlarda aklımın içinde hep o kartpostal. O dağ, o kar ve o gökyüzü var. "Neden?" diye sormayı bırakalı çok oldu. Çünkü cevapların sormadan geleceğini ama yeryüzünde herşeyin bir vakti olduğunu öğrendim. O yüzden hiç sormadım neden o dağı düşünüp durduğumu. Tek bildiğim aklımdaki kaçma fikriyle ilgisi olmadığıydı. Zira kaçma fikrinden cayalı da çok olmuştu.

Şimdi, bu günlerde bilir oldum; O dağın aklımın içinde böyle heybetli bir ece gibi taht kuruşunun sebebini. Ve yine sormadım; neden bunca şey varken bahar varken mesela, kuşlar varken, kelebekler ya da nergisler, bunlardan hiç birine değil de o dağa dönüştüğümü. Bekledim, tıpkı o dağın kış mevsiminde usul usul üzerine düşen karları beklediği gibi, cevapları bekledim. Ve kış her zaman gelir, dağın üzerine kar yağar. Kar suya dönüşür, toprağı yoğurur, yoğurur, yoğurur ve yeniden yaratır.

Ben eriyen karlarımı, o karlardan taşıp içime karışan suyu, o sudan yoğurulan toprağımı ve yeniden merhaba diyen kendimi gördüm aklımın içindeki o kartpostalda. Ve bir dağ gibi, o küçücük dağ gibi sağlam sağlam basar oldum toprağa. Eteklerimi taş parçaları uğruna kazanları bilir oldum, üzerimdeki ağaçlara sadece dinlenmek için konan serçeleri de... Binbir yalanın ortasında kendini kandıranları görür oldum tepelerden ve hiç birşey beklemeden kayıtsız ve hesapsızca,kimseye kızmadan ve küsmeden hergün doğan güneşi de...

Kocaman kentlerde koşturan telaşlı insanlara güler oldum. Her gün binlerce yalan söyleyip geceleri yataklarında sevgisizlikten ağlayanlara, tüm oyunlarını, hesaplarını içlerindeki o masum küçük çocuğun üzerine yıkanlara şaşkınlıkla baktım. Ve o koca kalabalıklarda yalnız ve üzgün dolaşan adamları ve kadınları kucakladım. "Gelin" dedim onlara "sizin yeriniz bu yalanla dolu kentler değil. Gelin..." Henüz içlerindeki dağı bilmiyorlardı. Bu yüzden duymadılar sesimi. Ve umutla bekledim o yalnız ve masum adamları kadınları. Gelsinler de yanyana duralım, iyice yıkılmaz olalım diye...

Ve tüm kalbimle yemin ettim. Taşlarımla, toprağımla, ağacımla, kuşlarımla, otlarım ve karıncalarımla yemin ettim hiç bir yalan karşısında, sahtelik ve riya karşısında dağılmayacağıma. Taşlarımın eskisinden daha sıkı tutunacağına hayata, ağaçlarımın daha bir kucaklayacağını gökyüzünü, hayatın, her ne olursa olsun,nefes nefes içime dolacağına yemin ettim. Her doğan çocukta umutla dolacağıma, her insanın içinde çok derinde bir yerde iyinin her daim yaşadığına inanacağıma ve böylesi uzak oluşun, böylesi uzaktan bakışın nefretle dolmamak için en iyi seçim olduğuna inandım.

Ve bugün tek başına böylesi tutunurken toprağa, o yalansız adam ve kadınların, kentlerde bir başına umutsuz dolaşanların bir gün bir kartpostal edinip akıllarının içinde, gelip yanımda dimdik duracaklarına dair umudumu hiç kaybetmedim.

"Aklının içindeki kartpostalı oku" dedim onlara fısıltıyla. "Aklının içindeki kartpostalı..."

Fotoğraf:
http://www.arastiralim.com/

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About