
Milattan sonra 37–68 yılları arasında yaşamış, acımasız Roma İmparatoru Neron eğlenceye de oldukça düşkün bir hükümdardı. Bir gün kafasına ne estiyse bilinmez, en cesur gladyatörlerinden II. Spartaküs’ün idmanlarını ağırlaştırmasını, iki hafta boyunca çok iyi beslenmesini emreder. Ayrıca, Afrika’dan 4O erkek kaplan getirilmesini de ister.
Her şey hazır olunca, Roma ahalisi heyecanlı bir gösteri için büyük arenaya davet edilir. Eğlenceye düşkün on binlerce kişi stadyumu doldurduktan sonra, İmparator şeref tribünündeki tahtına kurulur. Önündeki sehpada keskin bir kılıç ve 40 kese altın sikke vardır. İşaret verilince, tüm kasları balon gibi şişkin, parıl parıl parıldayan Spartaküs koşarak sahaya girer, önce Neron’u, ardından halkı selamlar. Ve sahaya günlerce aç bırakılmış bir kaplan salıverilir. Yarı çıplak gladyatörümüzün elinde herhangi bir korunma aleti yoktur, üstelik toplam 40 kaplanı öldürmekten başka seçeneği olmadığını o anda öğrenir.
Hayvan, Spartaküs’e hemen saldırır. Ama tecrübeli ve güçlü cengâver, zavallı kaplanın boynunu bir hamlede kırıp işini bitirir. Herkes ayakta sevinç çığlıkları atar, şiddetli alkışlarla takdirlerini gösterir. Neron başparmağıyla aferin işareti yapar ve bir kese altın fırlatarak loca önünde kendisini selamlayan güreşçiyi ödüllendirir.
İkinci kaplan sahaya girince, arenayı dayanılmaz bir çığlık fırtınası doldurur. Spartaküs saldırır, hayvanın boynunu büker, bir dakikada cansız yere yıkar. Herkes galeyana gelmişçesine ayağa fırlar, avuçları kızarıncaya dek alkışlar kahramanını.
Neron ikinci altın kesesini fırlatır ve herkesin mutlu olduğu bir atmosfer içinde üçüncü şov başlar. O da öncekiler gibi gladyatörün başarısıyla biter, herkes tarafından övünçle alkışlanır.
Dördüncü.. beşinci.. yirminci.. otuzuncu ve otuz yedinci kaplanlar en fazla ikişer dakikalık mücadelelerden sonra teker teker saf dışı edilirler. Neron merak içinde, Spartaküs’ün bu işin sonunu getirip getiremeyeceğini beklerken, arenadaki heyecan iyice yükselir.
Tezahüratlar ve çığlıklar yüzünden sesler kısılmış, eller alkıştan morarmış ve locanın önünde otuz yedi kese altın sikke birikmiştir. Derken; otuz sekizinci ve otuz dokuzuncu kaplanlar da aradan çıkar ve heyecanlar doruk noktasına ulaşır. “Bravo” sesleri tüm Roma’yı titretirken kırkıncı kaplan da salıverilir.
Spartaküs biraz yorgun görünmektedir. Saldırmak yerine rakibinin saldırısını bekler. Onca zaman beklediği için iyice kızışmış olan son hayvan en azgın tavrıyla saldırıya geçer. Kurtuluşun rakibini parçalamak olduğunu sezen kaplan, beden ağırlığının itici gücüyle gladyatörü yere yıkar, sol kolunu kapar ve yorgun güreşçiyi birkaç metre yerde sürükler.
Arenada herkes suskunluk ve düş kırıklığı içindedir. Neron dahi yerinden fırlamış, “Ayağa kalk, rezil!” diye azarlamaya başlamış otuz dokuz kez takdir ettiği ve ödüllendirdiği adamı.
Spartaküs kalan tüm gücünü kullanarak, kolunu kaplanın dişlerinden kurtarır, rakibinin boynunu iyice kavrar ve yere yatırıp etkisiz hâle getirir. Kaplanın gövdesini de bacakları arasına sıkıştıran güreşçi, anlaşılan öylece durup gücünü toparlamak için zaman kazanmak ihtiyacındadır.
Bu sahne kimsenin hoşuna gitmez... “Haydi aslanım! Oldür onu, bitir işini, haydi!” diye bağırarak cesaret verenler çıkar; ama Spartaküs’ün sarf edecek eforu kalmamıştır. Keyifler kaçar ve bu hareketsizliğe sinirlenen birkaç kişiden yuhalama sesleri dahi duyulur. Ardından, arzuladıkları sonucu göremeyeceğini anlayan halk, hep bir ağızdan, o devrin en çirkin aleyhte tezahüratlarını yapmaya başlar. Spartaküs iyice yıkılır, güçten kesilmek üzereyken başparmağıyla yenilgi işareti yapıp yardım ister.
Gösterinin onca beklentiyi boşa çıkaran bir sonuçla bitmesine çok sinirlenen Neron, eliyle “kelle işareti” yapar. İmparatorluk muhafızlarından birine sehpadaki kılıcı ve son altın kesesini fırlatır. Muhafız önce kaplanı delik deşik eder, sonra Spartaküs’ü kollarından kavrayıp cellât sehpasına götürür. Yüzü kütüğe yapıştırılan zavallı cenkçinin kafası bir kılıç darbesiyle uçurulur. Herkes yerinden zıplayıp bu kez cellâdı coşkuyla alkışlar. Şov biter...
Bu hayalî öyküdeki ikiyüzlülük ve ölçüsüzlük, insanları veya olayları değerlendirirken takındığımız tavrın ve -daha önemlisi- düşünce sistematiğimize girmesine izin verdiğimiz sağduyusuzluğun en çarpıcı örneklerinden biridir.
Öyle ya, Spartaküs tam 39 kez gücünü, cesaretini ve o zamanki anlayışla sportmenliğini kanıtlamış; Roma halkından ve İmparatordan elleri morarıncaya kadar alkış, sesleri kısılıncaya dek takdir almış; üstelik 39 kese altın sikke ile ödüllendirilmiştir. Bunları Spartaküs’ün artı hanesine 39 iyi puan olarak kaydedecek olursak, eksi hanesine kötü puan olarak sadece bir tane yazabiliriz. Fakat sonuçta, tek bir “günah” onun hayatına mal olmuştur.
Oysa rasyonel bir düşünce tarzıyla mantık ve akıl terazisinde tartılacak günah ve sevaplar -veya artı ve eksiler- bu kişinin pozitiflerinin tam 38 kat daha ağır geldiğini gösterecektir.
Bu hikâyecikte apaçık görünen “yargılamadaki bozuk terazi”, toplum psikolojisinin bir ürünü olarak görünüyor; fakat bu tür hataların kişisel düzeyde daha sık işlendiği hepimizin defalarca gözlediği bir gerçektir. Birçok insanın birçok insan hakkında yargıçlık oynadığı bir toplumda, sevapların unutulup en çirkin günahların ön plâna çıkarılması, birey ve toplum psikolojisini ve birey-toplum-dünya ilişkilerini kuşaklar boyu düzeltilemeyecek boyutta olumsuzlaştırmaktadır.
İnsanların çoğu iyidir. Kötülük (şer) denen olgu, iyilikten daha güçlü ve çok yıkıcı/zarar verici olduğu için kendinden daha sık söz ettirerek, (Kötü haber çabuk yayılır...) bizleri insanların çoğunun kötü olduğu yanılgısına düşürür.
Birilerini ve hele hele toplumları tartarken/değerlendirirken âdil olunuz. Aynı değerde 49 kötülüğü ve fakat 51 iyiliği olan birine dahi kötü diyemeyiz.
“Spartaküs Terazisi”iyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder