11 Mayıs 2008 Pazar

İşte bir günün özeti- MERAL YAĞCIOĞLU

Share it Please

Sis çökmüş, İstanbul’un her yeri puslu, serin; insanı kendine getirecek, uykusunu açacak bir serinlik çarpar suratına tokat gibi. Kendine gelirsin iş yerinde ki ofisin kapısından içeri girerken, yorgun ama bakımlı görüntünle günaydın dersin arkadaşlara.

Duymak ile duymamak arası alırsın cevaplarını arkadaşların. Masanın üzerinde ki işlerle birlikte istersen uyanma… Ama önce ince belli de tavşankanı bir çay ve sokak simiti ile misler gibi bir kahvaltı yaparak güne merhaba dersin. Evet, günü selamlamak biraz geç olmuştur, geç olsun güç olmasın derler ya işte ondan.

Telefonlar çalar ardı arkası kesilmeden, cevaplanır istersen cevaplama, patronla şöyle bir toplantı, küçük bir zirve yaptın mı? Ödemeler, bankalar ve para para, için dışına çıkarParayla sadet olmaz atasözü aklına gelir de bir şey söylemeden içinden öfkelenirsin.

Hava iyice kararmıştır dedim ya sis çökmüş İstanbul’a ve bulutlar hamiledir ağlamak için

Doğum sancısı başlamıştır boşalır bereket suyu barajların üstüne.

Ofisten fırlayıp çıkmak istersin yağmurun altında yürüyüp sudan çıkmış balığa dönene kadar ıslanmak, bir bir sıkıntıları yıkayıp arınmak istersin de fırlayıp çıkamazsın. Ancak öğlen saatini bekleyip çıkarsın bu sefer de yağmur dinmiş (umarım barajlar dolmuştur) güneş gözünü çıkarmıştır bakire bulutların ardından. Aperatif bir şeylerle karnını doyur çabuk ol mesai saatine yetişmen gerek ve kapıda kuyruk olmuş müşterilerle ilgilenmen gerek.

Yemek saati bir çırpıda biter kahve molası bile yaptırmazlar adama (dediğime bakmayın siz

Yandan çarklı hazırdır masada). Akşama yaklaşırken yeni bir telaş alır seni malum İstanbul’da yaşıyoruz ya trafik canavarı cinnet getirtir ve yorgunluktan bitap düşerken evim güzel evim diyerek zile dokunur yorgun parmağın. Dinlenmek için odana koşarsın yok canım ne dinlenmesi soyun dökün doğru mutfağa bir kaşık yemek yoktur zaten dolapta…

Böylece akıp gider günler, yaşam akıp gitmiş ve emekli olma zamanı geldi dersin de hiç iyi etmezsin. Zira devlet babanın verdiği üç kuruş on gün ya yeter, ya yetmez. Emekliliğin keyfini, anlayacağınız çıkaramazsın ve çalışmaya devam deyip bugünü yaşamaya devam edersin. Nakarat günler ve nakarat hayatlar sürer gider, Bırakın gitsin her şeyin başı sağlık değil mi? Sağlığın var ve koştur ekmek parası için…

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/2785711/

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Yasam sarmalina hep yandan carkli yakisir, Meral Hanim. "Bak hayat, sen mi beni, yoksa ben mi seni sah mat edecegiz" dedirtir adama yandan carkli. Ne iyi ettiniz de konuk oldunuz Serbest Radikaller'e. Bir dahaki sefere karpuz da keselim. Daha sonra yatiya da bekleriz. Dost selamlarimla.

Pirmete

Blogger templates

Blogroll

About