4 Mayıs 2008 Pazar

İçimizdeki Zerdüşt - Mehmet Sağlam

Share it Please

19’uncu yüzyılda, çocuklara iyi bir eğitim sağlamanın onlara bırakılacak en değerli miras olacağının bilincine varan Avrupalı ana-babaların sayısı arttıkça, mektepli sayısı da artıyordu. Böylece hem dünyada ki, hem de bilim dünyasındaki tüm gelişmelerden giderek daha fazla insan haberdar oluyor; üst/elit sınıfların yarattığı bilgi, kültür, servet ve yeni yaşam tarzları alt tabakalara da yansıyordu. Bu yansımalardan kendi payına düşenden fazlasını elde etmiş olanlar bir adım öne çıkıyor ve seslerini duyurabiliyordu.

Bunlar arasında henüz üst tabakaların dikkatini çekmemiş; fakat halk arasında eksantrik olarak tanınmış biri vardı: Friedrich Nietzsche “Niçe” (1844-1900).

Nietzsche zaman zaman pazarlara gider, yüksek bir yere çıkar ve ağlayarak şunları haykırırdı:

“Tanrı'yı arıyorum, Tanrı'yı!
Acaba kaçtı mı? Göçtü mü?
Hayır, hayır! O öldü.
O'nu bizler öldürdük.
Sizler ve ben...
Bizler O'nun katilleriyiz.
Artık yukarısı yok, sadece aşağısı, burası var.
Burası sonsuz bir boşluk...
Bu boşluğun içine düştüğümüzü görmüyor musunuz?”


Nietzsche hurafelerle dolu bir Tanrı anlayışının yıkılması ve bunun yerine 'doğru' bir anlayışın yerleştirilmesi gerektiğine inanmıştı. Ve bunun sağlanması için uzun erimli bir de plân geliştirmişti:

Herkesin inandığı mevcut “hurafe tanrı” önce öldürülecek, sonra orijinal haliyle yeniden diriltilecekti. O nedenle her şeyin temelden değiştirilmesini istiyor, “İki tip insan değişmez; ölüler ve deliler...” şeklinde telkinlerde bulunuyordu.

Kaldı ki Nietzsche'nin plânı bundan ibaret değildi: Önce Almanya'daki, daha sonra tüm dünyadaki ahlaksızlığı ve ikiyüzlülüğü yok edecek olan sert, katı, güçlü ve moral değerleri yüksek bir seçkinler tabakası yaratma hayali de besliyordu.

1883'te yazdığı 'Zaratustra'da, Zerdüştlük'ten esinlenerek oluşturduğu bir karakter sayesinde kutsal sayılan her şeye saldırıyordu. Karamsar bir mizaç sergileyen Nietzsche, insanların Tanrı'dan korkmaları yerine kendi duygu, dürtü ve ihtiraslarından korkmaları gerektiğini öneriyor ve kendi yalnızlığından korktuğu zamanlar Zaratustra'yı kendi inandığı tanrısına yalvartarak şöyle haykırıyordu:

“Tanrım! Geri gel,
Tüm işkencelerinle ve zulmünle...
Lütfen geri gel,
Uzletlerin sonuncusuna...
Gözyaşı ırmaklarım
Yataklarında sana doğru akıyor.
Ve kalbimdeki son alev
Sana doğru yanıyor.
Lütfen geri gel,
Benim bilinmeyen Tanrım,
Benim acılarım,
Benim son mutluluğum!”

Düşlerinin gerçekleşemeyeceğini gören Nietzsche, yaşamının son on yılını büyük acılar ve depresyon içinde geçirdi. Ün kazanması ise, ölümünden çok sonra, kız kardeşinin çabaları sayesinde yazılarının ortaya çıkmasıyla gerçekleşir.

Ya siz?..
İçinizdeki Zerdüşt’ü mü konuşturuyorsunuz, yoksa yalın bilgilerinizi mi?

Resim: http://atorredemarfim.apostos.com/nietzche.jpg


Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About