6 Eylül 2008 Cumartesi

Beynimizin labirent kentleri- FULYA

Share it Please
"Artık senin aklının yollarında kaybolmamayı öğrendim."diyorum. Gülümsüyor. Yeniden kurulan bir dostluğun kutlaması gibi bu gülümseme. "Evet" diyor "Bunu birlikte öğrendik."
Uzun zaman önceydi. Yeni bir dostluğun başlangıcını yapmaya çalışıyorduk.İyi niyet ve alınan pozitif enerjinin bu dostluğa temel ve yeter olacağını düşünmek gibi bir yanılgıya düşmüştük. İyi niyet ve pozitif enerjimiz dostluğumuz için önemli ve değerliydi ama yeterli değildi. Ve bunu öğrenmek biraz zaman aldı...
Geçen zaman içinde öğrendik ki;Sağlam bir dostluk kurmak birbirimizin beynindeki kentleri keşfetmekten geçiyordu. Ben kendi aklımın şehrinin haritasıyla onun akıl kentini keşfe çıkmaya çalışmış ve yolumu kaybetmiştim. Kentlerimizin haritalarını bir türlü çakıştıramamış yanlış sokaklarda kaybolmuş ve kendimizi karmaşık çözümü zor bir durumun içinde bulmuştuk.
Her insanın aklı bir kent gibiydi. Ve yeni bir insan tanımak ilk defa geldiğin bir kentin tuhaf tedirginliğini ve heyecanını yaşatıyordu. O kentin sokaklarını, caddelerini, parklarını kendi aklındaki haritaya göre değil o kentin kendi haritasına göre keşfetmen gerekiyordu. Bu da zaman alıyordu. Eğer aceleci bir yapın varsa ve tüm kentlerin aynı plana göre biçimlenmiş olduğu yanılgısına düşmüşsen o sokaklarda kayboluyordun.
Yaptığımız hata buydu: Kendi kentlerimizin haritasıyla birbirimizin akıl kentlerinde yolumuzu bulabileceğimizi sanmak...Bu kaybolmalar iki kenti birbirinden ayırıyordu. Aklın bu labirent kentlerinin kendine özgü haritalarını keşiflerinle çizmen gerekiyordu. O kenti usul usul keşfederek titrek çizgilerinle krokiler oluşturuyor karşındakinin aklının kentinin denizini, uçurumunu, sokaklarını, parklarını, öğreniyor, zaman zaman seni şaşırtıveren küçük bir çiçek bahçesiyle bir volkanla karşılaşabileceğini de aklından çıkarmaman gerekiyordu. Kent bir süre sonra hem bildik oluyor hem de sürekli yenilenen yapısıyla seni şaşkınlığa sürüklüyordu. Bu yüzden kenti benimsiyor ama ondan asla bıkmıyordun. İnasanların aklı kentler gibiydi.Ve dostluk denilen şey o kentin keşfinden geçiyordu.
Şimdi o kentin eşsiz güzellikteki sokaklarını tanıyorum. Onun aklının cümlelerden oluşan sokaklarında dolaşıyor onun sevgisinden oluşmuş eşsiz bahçelerin güzelliğini tanıyorum. Her kelime ile bana sunduğu basamaklardan aklının kulelerine çıkıp tüm kentin güzelliğini soluksuz izliyorum.
Ve şimdi ikimizin elinde de birbirimizin akıl kentlerinin krokileri var. Birbirimiz için, dostluğumuz için harcadığımız emeğin küçük el yazmaları bunlar ve çok değerli. Bana gülümsüyor. "Artık öğrendim aklının yollarında kaybolmamayı" diyorum. Başını sallıyor "Evet" diyor "Ve bu çok değerli."

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About