21 Eylül 2008 Pazar

Seagull- NİLGÜN

Share it Please
Eylül’den çok sarı yaza yakışan bir gece, çıt çıkmıyor sokaktan. Havada asılı kalmış bulut kümeleri bir yerlerden gelecek rüzgarı bekliyor özlemle.Balkondayım, başım duvarına yaslı , gözlerim gökyüzünde nedense dünyanın yükünü üzerimde hissediyorum! Ne sigara , ne bir içecek olmayan elim boş kalamıyor, duvarına hafif hafif vuruyor balkonun. Bakıyorum , beş parmağımı da açmışım dokunur gibi sever gibi vuruyorum beyaz plastik badanalı duvarın üzerine. Son zamanlarda derin düşünürken ve bir türlü yüzeye çıkamazken yaptığım bu yeni hareketi şaşkınlıkla fark ediyorum. Sessiz sorgulamaya başlarken zihnimde bir ışık yanıp sönüyor aslında serin duvara değil kendi iç iklimime dokunuyor, endişe duyan içimdeki beni sakinleştiriyorum belki de?...

Zamanı tutmuyorum zaten o tutulmuyor , çok ağır akıyor şimdilerde oysa ben çabucak geçsin istiyorum! Kalkıyorum odaya gidip başucumda yanan lambaya yaklaşıyorum elimde kitabım. Okuduğum satırlar kah gülümsetiyor kah düşündürüyor beni İstanbul’da bir günün içinde dönen, 15 kişilik romanı usulca kapatıp benim yaşadığım İstanbul’a dönüyorum. Gecenin karanlığında Eylül’e uymayan bir ağustos böceğinin cılız sesi yayılıyor pencereme doğru. Vaktin geçiyor, diyorum hafif gülümseyerek!...

Az sonra gelmeyeceğini! bildiğim uykunun kollarına kendimi bırakıyorum. Aklıma geliyor geçmişte aldığım bir eğitimden usta bir ses: ‘Huzur , dinginlik size ne söylüyor , nasıl bir resim bu ?’ Beyaz bir sayfanın üzerinde renkler ve sesler görmeye başlıyorum. Mavi dingin , usulca alttan alta oynayan suların üzerindeyim. Bir küçük sandal arkadan takma motoru var, seagull! –bunu derken kocaman bir gülümseme yayılıyor dudaklarıma- dümen elimde sessizliğin içinde bilmediğim bir yere doğru yöneliyorum. Bir kendimle ben! Öylece , mavi bir gök var üzerimde biliyorum, doğanın kendi içindeki ritmini bozmadan ilerliyorum. Daha önce hiç gelmediğim ama orada olduğunu bildiğim suyun kıyısındaki ahşap kulübenin küçük iskelesine yanaşıyorum. Şimdi o küçük hiç bilmediğim ama varlığından adım kadar emin olduğum kulübedeyim! Gün, ay , yıl, zaman yok burada . Sadece ben, üzerimde gök kubbe, yanı başım mavi bir su…Gözlerimi kapatıyorum , dışımdaki dünyanın bütün kiri, pası, acısı, özlemi, endişesi ………..giderek uzaklaşıyor! Dalıyorum…

Hafif serin bir rüzgar yüzüme değiyor, üzeri renkli fiyonklarla dolu ince polar battaniyeme iyice sarılıyorum… Gün , zaman geri gelmiş , sabah olmuş ve ben uyumuşum, belki de zamanın ötesin(d)e tatlı bir yolculuk yapmışım, kim bilir? …

Nilgün
17.09.2008

Seagull: (1) Martı; Benim için özel bir can. (2) Son derece sessiz çalışan, küçük teknelere dıştan takılan, görüntüsü zarif bir motor.

Fotoğraf: Salih Zeki Fazlıoğlu

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Çok güzel olmuş,eline sağlık Nilgün..Selam ve sevgilerimi Seagull'e yükledim, yolluyorum, martı mı yoksa kayık mı alınca sen karar ver...

Fatma...

Blogger templates

Blogroll

About