21 Eylül 2008 Pazar

Dünyanın sen olmadan boşluk kalan yeri- FULYA

Share it Please
Zaman gelir, hayatın o deli ritmi içinde, durur ve düşünürsün. Yerini kaybetmiş ve dünya üzerine öylece savruluvermiş gibi duyarsın kendini. Ve sorarsın kendine; ait olmanın ne demek olduğunu, nasıl olduğunu ve bunu daha önce tüm huzuruyla yaşayıp yaşamadığını. Sonra alır başını gidersin. Bir huzur mekanı gerektir sana.
Dünyanın kıyısında duran birinin yerini bulması için bir deniz kıyısına ihtiyacı vardır, bilirsin. Ve yol seni götürür oraya. Serin bir yaz rüzgarında oturur da ayaklarında duyarsın suyun ferahlığını, bir balık sıçrar tam o anda, adını bilmediğin bir kuş öter belki çok uzaklarda bir yerde... Hayıflanırsın kendi kendine ve hayranlık duyarsın kuşların balıkların ve çiçeklerin adını bir çırpıda sayıp da doğayla öylesine bütün olanlara. Sığınır kalırsın o deniz kenarına. Ve beklersin. İstersin ki; bir yol açsın hayat sana ve işte tam orada, o deniz kenarında, dalgaların sesi söylesin sana, ait olduğun dünya parçasını... İstersin ki; sıçrayan balıkla balık, tepedeki kuşla kuş, su ile su ol... Su gibi ol...
Böyle başlar duracağın ve kalacağın yeri bilmek. O koca tabloda sana sunulan yeri keşfetmek. İşte o an farkedersin bunca yıl nerede durduysan eğreti nerede durduysan yabancı olduğunu. Ve ancak yerini bulduğunda, anlarsın o yabancı, eğreti duruşun yarattığı ve hep sebepsiz sandığın kederi. O yaşadığını sandığın yıllar boyu hep huzursuz bir ruh olarak dünya üzerinde gezinip durduğunu. Hayatın içine karışamadan kayıp gittiğini... Ve kederine gözle görünür bir sebep bulamamış olduğun takılır aklına. Aile vardır, ev vardır, okul vardır, sıra vardır, arkadaş vardır, sevgili vardır ve bir de o ucu bucağı olmayan, seni sarıp sarmalayan başından bir türlü atamadığın keder... Suçlamışsındır çoğu zaman kendini nankörlükle hatta. Öylece sürüklenip gitmişsindir hayatın ipinden tutunup ve ne zaman ayağa kalmaya, hayatın peşinden, kendi ayakların üzerinde yürümeye kalkışsan hızın yetmemiştir. İçinde seni tetikleyen güce kızmışsındır. Bacaklarındaki dermansızlığa kızmış da kızmışsıntır. Gözlerinin üzerinde ince bir tül gibi duran kedere kızmışsındır. Ama kalakalıvermişsindir öyle kabullenmiş ve teslim olmuş."Budur hayat" demişsindir "Bana bir tül ardından bakmayı layık görendir." Oysa güneş altında herşeyin bir vakti zamanı var demiştir biri sen bunu es geçmişsindir.
Ve sonra birşey olur. Durursun bir yerde. Hayatın ipini bırakıverirsin bir süre. Cesursundur artık dünyayı tanıyor, biliyorsundur. Ve işin tuhafı o ipin arkasından koşacak kuvveti duyuyorsundur bacaklarında. Daha da tuhafı ipin ucunu nerede bulacağını kestirecek kadar keskindir gözlerin. Ve mırıldanırsın kendi kendine "Bekle ve gör...Geleceğim." İz sürmeyi öğrenmişsindir artık. Hayat sana bir yer hazırlamıştır bunu da biliyorsundur. Ve o yeri bulup oraya sığınacaksındır. O zaman taşlar yerine oturacaktır. O zaman tablo tamamlanacaktır. Er ya da geç... Kararlıysan yerini bulmaya hayatın içindeki o küçük izleri takip ederek ilerleyeceksindir. Ve hayat, seni alıp incitmeden, nazikce bırakıverecektir dünyada, sen olmadan boşluk kalan yere. Çünkü hayat kararlı ruhları asla yarı yolda bırakmaz.
Ve şimdi hiç de aklında olmayan bir yerdesindir. Hayat göz açıp kapamanla atmıştır seni o yere de şaşıp kalmıştır yüreğin. Belki bir deniz kenarına belki de o su ferahlığını için için yaşatan bir kalbe... Ve artık biliyorsundur yerini. Senin yerin kendini su gibi hissettiğin yerdedir... Dünyanın, sen olmadan boşluk kalan yerinde...
Fotoğraf: Ara Güler

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About