28 Eylül 2008 Pazar

Veresiye Defteri- MEHMET SAĞLAM

Share it Please
Kitap ve gazete okuma alışkanlığı olmayan insanlar genellikle yazma alışkanlığına da sahip değildirler. Fakat bu tür insanlardan, bir bilgisayar edinmiş olanları son yıllarda okuma ve yazma alışkanlığını bir nebze geliştirdi sayılır; çünkü yakınları, dostları ve yazışma grupları ile -e.postalar sayesinde- sık sık yazışmaya başladılar, dolayısıyla okumaya da. Bu sayede hem Türkiye’de ve dünyada olup bitenlerden İnternet ortamında haberdar oluyorlar; hem çok güzel bazı şiir, fıkra ve denemeleri paylaşıyorlar; hem de bilgisayarı olan pek çok insanla kesintisiz bir iletişim kurabiliyorlar.

Ben de İnternetten bolca yararlanan biriyim. Yazdıklarımı binlerce insanla paylaşabiliyor, on binlerce insanın yazdıklarından hisseme düşeni alabiliyorum. Bazen o kadar etkileyici yazılar geliyor ki, bana ilham kaynağı oluyorlar. Bunlardan ikisi Veresiye Defteri ve Askıda Kahve diye iki farklı olguyu anlatan yazılardı. Bunlar aşağıdaki Sosyal Yardımlaşma Çağrısı’nı yapmam için bana yön verdiler:

Osmanlılar döneminde, varlıklı insanlar sık sık tanınmadıkları semtlerdeki bakkal dükkânlarına gider, sahibinden veresiye defterini çıkarmalarını isterlerdi. Ardından, rakamlarla dolu bir sayfayı rasgele açar, toplamını yaptırır, o borcu öder, bakkalın "Allah kabul etsin..." demesini bekler, sonra kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen kişi, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren de, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi...
“Gizli verilen sadakanın, açıktan verilen sadakadan yetmiş kat daha sevap” olduğuna inanmış atalarımız, “Sağ elin verdiğini sol elinden gizle,” prensibine inanır, yaptıkları iyilikleri unutur giderlerdi.

Geçenlerde İtalyanların “Askıda Kahve” adlı ilginç bir buluşunu anlatan bir e.posta daha dolaşıyordu. Aynı isimli o ünlü Cafe’ye gidenler bir kahve ısmarlarken, “Bir tane de askıda olsun,” deyip, iki kahve parası öderlermiş. Garson da bir kâğıda “bir kahve” diye yazar, kâğıdı bir çivili askıya geçirirmiş. Parası olmayanlar gelir, askıdaki kâğıtlardan birini para gibi kullanarak kahvelerini içerlermiş.


Etkileyici ve estetik bir sosyal paylaşım biçimi... Aynı zamanda yaratıcı bir buluş! Zaten bizler de etkilendiğimiz için bu olayı Türkiye’ye duyuran o yazıyı dostlarımızla paylaşarak, bir anlamda “Ah, keşke biz de böyle şeyler yapabilsek!” demek istemiştik.




*Şimdi soruyorum; kalp gözüyle baktığınızda Veresiye Defteri mi, yoksa Askıda Kahve mi gönül telinizi daha çok titreştirdi? Akıl gözüyle de bakabiliriz; hangisi ihtiyaç sahiplerine daha fazla yardımcı oluyor, daha çok işe yarıyor?


“Veresiye Defteri” diyorsanız, o zaman bu yazıyı da herkese gönderin ki yüzyıllarca yürüttüğümüz bir geleneği belki içimizden birileri etkilenip yeniden yaşatmaya başlarlar.
Bununla da yetinmeyelim bence. Yerel ve ulusal medyaya (gazete, dergi, radyo, televizyonlara) bu yazıyı göndererek, unutulmuş bu geleneğimizi tüm ülkeye duyurmalarını sağlamaya çalışalım.


Hatta bu yazının çıktısını alarak kendi bakkalımıza da verelim. Veresiye defteri varsa, vitrin camına şöyle bir cümle yazmasını ve yoksul müşterilerinin borçlarını sildirmek için bu yardımlaşma fikrini yaymaya çalışmasını rica edelim:

“VERESİYE DEFTERİMDEN BİR SAYFA SİLDİRMEK İSTER MİSİNİZ?”
Ben başladım bile...
Yardımlaşmayla kalın...
Fotoğraf: http://www.istanbulstories.com/images/gallery/19century/bakkal.jpg

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About