6 Eylül 2008 Cumartesi

28 Numaralı koltuk- SERDAR ÖZDEMİR

Share it Please
Arkamda oturan hanfendinin, başlangıçta “çarptı herhalde” diye değerlendirdiğim, oturduğum koltuğa yönelik darbelerinin bilinçli bir çaba olduğunu fark edince, arkamı dönerek “koltuğumla alıp veremediğiniz bir şey var sanırım” dedim… Bu denli taammüden bir saldırının arkasından planlı bir söylem beklerken, son derece hazırlıksız yakalanmanın verdiği şaşkınlıkla bir an ne söyleyeceğini bilemedi… Sonra;
“Çok yatırdınız koltuğu, sıkıştım iyice burada” dedi…
“İyi de koltuğun suçu ne?”
“…”
“Koltuğa girişmeniz gereksiz diyorum, anlamaz çünkü şiddetten...”
Ben dik duruma getirirken, kadın koltuğuma doğru homurdanıyordu habire…
Böyle pasif agresif tiplere, tıpkı hayatta olduğu gibi, şehirler arası otobüs yolculuklarında da rastlamanız son derece olasıdır… Ya da bilmiyorum, “beni buluyor hep” gibi bir durumum olabilir… En çok rastladığım türlerden biri de yan koltuk agresifleridir… Bacağınızı yanlışlıkla onun tarafına geçirmeye görün… Hemen dizi ile sınırlarınızı hatırlatır size;
“Aaah, beyfendi dizime vurdunuz…”
“Öylemi farkında değilim… Benim tarafa geçmiş ya bacağınız ondan çarpmışımdır belki”
“Yaa… Arada Berlin Duvarı var demek… İyi ki kurşuna dizmediniz...”
***
Ben pencere kenarını tercih edenlerdenim… Uzun yolculuklarda camla yakın bir ilişki kurup uyumanın daha kolay olduğunu düşünürüm… 1 YTL’lik “kullan, otobüste unut” yastıklarından biriyle gayet mutlu mesut bir uykuya sahip olabilirim… Konformist bir yanım vardır gerçi ama çok yolculuk yapınca eldeki şartları en etkin şekilde kullanmayı öğreniyorsunuz işte…
Önceleri olası bir kazada şoförün direksiyonu kendini kurtaracak şekilde kıracağını, dolayısı ile benim de bu egosentrik yaklaşımdan faydalanıp kazayı en az hasarla atlatacağımı varsayarak, şoför mahallinin iki üç sıra arkasında bir koltuk almayı yeğlerdim… Yolculuklarımın sayısı bilimsel bir araştırmaya örneklem teşkil edecek kadar artınca, eldeki verileri değerlendirip en iyi koltuğun 28 numara olduğuna karar verdim… 28, 'önlerden' diye nitelenebilecek koltukların en arka sırası... Şoförün bakışından yolu görmezsiniz örneğin, böylece ayaklarınızla habire frene basma ihtiyacı gibi rahatsızlıklarınız olmaz... Kaza olacaksa da en son sizin haberiniz olur... En azından, "amanın gidiyoruz", "Aha da girdik tırın altına" gibi gerginliklerden uzak durursunuz... Bunlara rağmen arkada oturduğunuz duygusu yaratmaz hiç bir zaman... Muavinin konuşlandığı orta kapıya da yakındır... Bir ihtiyacınız olduğunda servis lambasını yakıp, "bu muavin niye görmüyo iki saattir lambayı" diye sinire kesmek yerine, sesli uyaranlar verip muavini harekete geçirebilirsiniz...
Hepsini bir yana bıraktım en çok bu koltukta rahat edip uyuyabildiğimi keşfettim… Bilimsel!! bir araştırmadan subjektif bir sonuç gerçi ama öyle işte... 28 numara satıldı ise ve benim o yolculuğu mutlaka yapmam gerekiyorsa gerçekten tam bir eziyet… 28 numaralı koltukla ilgili öngörümün bende yarattığı rahatlatıcı duygunun aksi… Bir şartlanma da olabilir aslında… Bu yüzden planlı yolculuklarımın biletlerini bir hafta-on gün önceden alırım…
Yalnız şöyle bir durum da gelişti zamanla… Yan etki gibi bir şey... Örneğin 3-4 saatlik bir gündüz yolculuğu yapacaksam uyumanın hiç de gereği yok değil mi? Yol boyunca doğayı izleyebilirim... Kitap okumak için en bulunmazından bir fırsat hatta... Ama öyle değil işte… 28 numaralı koltuğa oturur oturmaz uyuyorum… Denedim; yanım boşsa 27’ye geçiyorum hiç uyku yok… 28’e bacağım geçse biraz, dalıveriyorum anında… Hatta bu durum öyle ilerledi ki otobüs yazıhanesinden bileti alırken bile etkilenmeye başladım;
“Tercih ettiğiniz bir koltuk var mı?”
“28 boş mu?”
“Boş… Keselim ister misiniz?”
“Zzzzzz…”
“Beyefendii!!! Aa, adam uyudu yahu… Hişştt… Kafanızı kaldırır mısınız bankodan…”
Gündüz yolculuklarında başka bir numaraya ihtiyaç belirdi yani..
***
Aslında en iyisi yanınızda sohbetine güvendiğiniz bir tanıdığınızla yolculuk yapmak… Uyumanın gereksiz olduğu kısa yolculuklarda sohbet edersiniz, uykunuz geldiğinde sizi rahat bırakır vs.. Herkes sohbet için uygun olmayabilir çünkü... Hele sohbet ısrarlısı bazı yolcuların baskısı hangi koltukta olursanız olun uyur görünmenize sebep olur… Bir de sizin gibi aynı güzergâhta sık yolculuk yapanlar varsa onlarla da bir arkadaşlık gelişir zaman içerisinde...
Bu yolculuk arkadaşlarımdan biri de Hilmi’dir… Onunla Ankara’ya yaptığım gece yolculukları sırasında tanıştım… Ankara için aynı tarifeyi kullandığımızdan zamanla yol arkadaşı olup çıktık… O uyumayı hiç sevmez… Ben uyuyuncaya kadar laflarız… Kendisi evli olmadığından müstakbel eşini otobüs yolculuklarında tanıyacağını düşünür; “Hasancım, bak sen olmasan ben kesin bir bayanın yanında oturmayı tercih ederdim.”
“Ben senin kısmetine engel olmasaydım keşke…”
“Yok, boş ver... Zaten bu gece kafa olarak anlaşabileceğim bir bayan yok otobüste…”
“Allah Allah, bir bakışta anlayabiliyorsun demek… Hem sen tanımadığın bayanın yanına nasıl oturuyorsun ki, o şekilde kesiyorlar mı bileti”
“Yaa ben yazıhaneden bileti alırken ‘bayan yanı olsun, annem gidecek’ diyorum”
“…??”
“Öyle bakma, otobüs yolculukları çok romantik oluyor… Bence ilişkilerin temeli romantizm üzerine atılmalı…”
“Normal şartlar altında romantizm olmaz diyorsun o halde, mutlaka tekerlek üstü olacak…”
“Yok, otobüs şart değil... Mesela vapurda da olabilir… Bir bahar akşamı güverteye oturmuşsundur, batmakta olan güneş ufku binbir renge boyarken yüzüne meltemin serinliği vurur... Tam o anda yanına deniz gibi mavi gözlü, güzeller güzeli bir kız oturur, sen martılara atmak için aldığın simidi onla paylaşırsın… Sonra gözlerine bakarak deniz ve martılar için yazdığın şiiri okursun… Ne güzel değil mi?”
“Çook güzel de, sen Çorum’da oturmuyor musun?”
***
Bazen de yanlışlıkla 27 numaraya bayan keserler, Hilmi olsa ne derdi bilmem artık...
“Maavin bak bakayım, bana erkek yanı vermişler!! Değiştir bunu.”
“Teyze otobüs ful dolu, muavin koltuğu bile… Otur işte, bak abi oğlun yaşında, hem inecek bir saat sonra.”
“Belli mi olur gece vaktı napacağı bunun, sen değiştir benim yerimi”
Haydaaa… İster istemez olaya müdahale etmem gerekti;
“Teyze ordan bakınca sapık gibi mi duruyorum?”
Çıkıştığımı görünce, güya alttan alıyor;
“Öyle deme oğul, şeytan dürtee”
Al başına püsküllü bela… Hem oğul diyor hem bunu, ne biçim manyak bir teyze… Bir de öyle kesin konuşuyor ki otobüstekiler başını çevirip bana bakıyorlar; “bu muymuş sapık olan” der gibi…
Muavine yalvarır bakıyorum; “kurtar beni nolur” diye…
Not; Bu yazı Ankara’dan Çanakkale’ye doğru seyretmekte olan KK Turizmin 28 numaralı koltuğunda (tamamiyle) uydurulmuştur…10:14 04.03.2008

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Serdar,

Çok güzeldi, sanki okumadım film gibi izledim eline , beynine sağlık...Sevgiler. Nilgün

Blogger templates

Blogroll

About