9 Kasım 2008 Pazar

Entellektüel olanı sever misiniz? NİHAL YETKİN

Share it Please
Başlığa baktınız ve "aydın" üzerine bir yazı diye düşündünüz belki. Ben de biraz şaşırtmak istedim zaten. Türkçe'deki "olan" önüne hem sıfat hem de isim alabiliyor, lastikli yapı bundan kaynaklanıyor burda! Bildiğiniz diller üzerinden deneyin, neler çıkacak bakalım... Ama konu bu sefer dilbilgisi değil, sadede geleyim: bu yazıda entelektüel'in daha az bilinen anlamı üzerinde duracağım: "zihinsel" Düşünmek, yukarıdaki anlamıyla çoğumuzun zannettiğinin aksine entelektüel olarak otomatik gerçekleşen bir faaliyet değil. Nasıl ki istersek görmeyebiliyor, duymayabiliyorsak, bilinçli olarak düşünmeyebiliyoruz. Descartes'ın "Düşünüyorum, öyleyse varım" sözü pelesenk olmuş dillere, ama bizim kültürde biri yanımızda azıcık düşünmeye çabalasın (!) "Ne o, Karadeniz'de gemilerin mi battı?" deyip potansiyel bir dert kokusu alındığı görülüyor.
A. İnam Hoca da bir söyleşide felsefenin bizim ülkedeki gelişkinlik durumunu anlatırken toplumsal olarak düşünmeye yatkın olmadığımızı, düşünmeye çalışanların da garipsendiğini üstelik de yukarda verdiğim örnek üzerinden anlattığında "yalnız değilmişim" duygusu geçmişti içimden. Biri beni düşünürken yakaladığında-çünkü ona göre yakalanacak bir durumdur bu-ve "neyin var?" diye eklediğinde "Yo, her şey yolunda, aklıma bir şey geldi, onu düşünüyorum. "dediğimde yadırganmışlığım vardır. Hatta bu yüzden "dalgın" bulunduğum da olmuştur, halbuki en dalgın bulunduğum anlarda bile(!) içinde bulunduğumuz diyaloğun sonunda şaşırarak "Beni bir tek sen anlıyorsun" diyebilmiştir aynı kişiler. (Dalgınlık benim için düşünce anında tam olarak kopmayı ifade ediyor, karşı çıkmam ondan, yoksa trafikte değilseniz kötü bir tarafı da yok aslında…) Zaman içinde, eskiyle aynı sıklıkta düşündüğümü alenen fark ettirmemeyi başarır hale geldim. Yaşama gülümseyerek/gülerek bakmaya idmanlı olduğumdan bu sefer de bazıları "Senin kadar mutlu olabilmeyi, kendiyle barışık olabilmeyi isterdim" diyor. Aslında düşünmek mutsuzluk halinde çare üretmeye çalışmaktan çok daha fazla, öte bir edim. Düşünen insanın hayal kuramayacağı da, ağız dolusu gülemeyeceği de, hep makul kararlar alacağı ve makul davranacağı ise birer yanılgı…
Bugün bir Sosyal Psikoloji kitabında düşünme konusunda gösterdiğimiz farklı tutumların bilimsel nedenini buldum: Herkesin biliş ihtiyacı aynı değil. Konuyu biraz daha açıyorum; çaba gerektiren bilişsel faaliyetlere girme ve bunlardan zevk alma özelliği kişisel bir değişken. Kimi argümanlar üzerinden düşünmeyi severken kimi çevresel faktörlerle yetinebiliyor. Yapılan araştırmalara göre düşünmek, okumak gibi faaliyetlerden hoşlananların sözel becerileri bu ihtiyacı hissetmeyenlere göre biraz daha yüksek ama akıl yürütmede iki gurup arasında bir anlamlı bir fark yok.Cinsiyetler arasında da.
Şimdi dilerseniz sizin için Aronson ve arkadaşlarının editörlüğündeki "Social psychology" (2004: 228) kitabından çevirdiğim şu ifadelere kendi kendinize cevap verin (1-5 arası puanlama yapın, 5'e doğru size uygunluk derecesi artıyor!)
1-Karmaşık problemleri basit problemlere tercih ederim.
2-Çok düşünme gerektiren bir durumla başa çıkma sorumluluğunu üstlenmeyi severim.
3-Düşünme benim için eğlenceyi ifade eden bir fikir değil.
4-Düşünme kabiliyetlerimi zorlayacağına emin olduğum şeyleri yapmaktansa az düşünme gerektiren şeyleri yapmayı tercih ederim.
5-Bir şey hakkında derinlemesine düşünmem gerekeceği olası bir durum olmamasını umarım ya da böylesi bir durumdan kaçınırım.
6-Uzun saatler boyu zorlu şeyleri düşünmekten zevk duyarım.
7-Sadece zorunda olduğum kadar düşünürüm.
8-Uzun vadeli projelerden çok küçük, günlük projeler hakkında düşünmeyi tercih ederim.
9-Bir kere öğrendikten sonra az düşünme gerektirecek görevler yapmayı severim.
10-Beni yolun sonuna kadar (figüratif olarak zirveye) götürecek bir fikre dayanma fikri bana cazip gelir.
11-Sorunlara yeni çözümler bulmayı da içeren bir görev yapmak gerçekten hoşuma gider.
12-Yeni düşünme yollarını öğrenmek beni pek heyecanlandırmaz.
13-Hayatımın çözmem gereken bulmacalarla dolu olmasını tercih ederim.
14-Soyut olarak düşünme kavramını cazip bulurum.
15-Bir şekilde önemli ama fazla düşünme gerektirmeyen bir görevdense zihinsel, zor ve önemli bir görev yapmayı tercih ederim.
16-Çok zihinsel emek gerektirmiş bir görevi tamamlayınca tatminden çok rahatlama hissederim.
17-Bir şeyin bir işlev yerine getirmesi benim için yeterlidir; nasıl ya da neden işe yaradığı ilgimi çekmez.
18-Beni kişisel olarak etkilemeyen konularda bile genellikle düşünür/tartışırım.
Puanınızı bulurken 3, 4, 5, 7, 8, 9, 12, 16, 17. sorulara verdiğiniz puanları tersine çevirin.Yani sözgelimi bunlara 1 puan verdiyseniz 5'e 2 puan verdiyseniz 4'e çevirin. Ne kadar çok puan alınırsa, bilişsel faaliyete duyulan ihtiyaç o kadar demektir.
*
Şimdi ne düşünüyorum peki? Felsefe derslerini ve kimilerince yararsız işlerle uğraştığı düşünülerek burun kıvrılan filozofları…"Sen yorma o güzel aklını" diye "düşünmek"ten soğutulan ve zihinsel olarak "yorulmak"tan korkan bir yerde felsefe nasıl kök salabilir? Bu şartlarda nasıl Felsefe bölümlerinden mezun olan bireyler akademik hayat dışında istihdam edilebilir? "Entelektüel" kavramı nasıl toplumca şu anki gibi hava atma aracı olmaktan çıkarılıp "zihinsel" anlamıyla da algılanıp, hayata geçirilir? …Verimli ve tatlı düşünceler hepinize…

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About