16 Kasım 2008 Pazar

Cephenin İki Yüzü- YEŞİM ÖZDEMİR

Share it Please

2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Japonya’da bir ada olan İwo Jima’da geçen bir çarpışma. Cephede , ülkesini savunmak üzere adaya yerleştirilmiş Japon askerleri ve gemilerle adaya çıkartma yapmaya hazırlanan Amerikalılar… Birbirlerinin düşmanı haline gelmiş –getirilmiş- iki ülkenin insanları, cephenin iki tarafında savaşmak üzere yerlerini alırlar…

Clint Eastwood’un yönetmenliğini yapmış olduğu “Atalarımızın Bayrakları” ve “İwo Jima’dan Mektuplar” , aynı savaşa iki farklı açıdan bakmayı amaçlamış ve bence üzerinde düşünülmesi gereken filmlerin başında geliyor. Düşman olarak kabul ettikleri, gözlerini kırpmadan öldürmeyi amaçladıkları insanların da, tıpkı kendileri gibi korkuları, özlemleri ve sevgileri olduğunun altı dikkatle çizilmeye çalışılıyor.

Aynı zaman diliminde ve aynı mekanda çekilmiş olan bu iki film, cephenin her iki tarafında da neler olup bittiğini gözlemlememize olanak veriyor. Bilindik kahramanlık öykülerine tutunmayı amaçlayan Amerikan ordusu, “Kahramanlık” kavramını sorgulamamıza sebep oluyor. Kahramanlık göstermelik midir; yoksa gerçekten de olması gereken bir ruh hali midir?

Aslında daha önce adayı ele geçirip zafer çığlıklarıyla dikilmiş Amerikan bayrağını - ki o bayrak dikildikten sonra daha çatışmalar günlerce sürmüştür- , üst düzey bir idarecinin kendisi için almak istemesi sonucu, aynı yere ikinci kez bir bayrak dikilmesi gerekmiştir. Bu sırada çekilen bir fotoğraf , Amerika’da aslında farklı kişilerin kahramanlaştırılmasına sebep olmuştur. Çünkü ilk bayrağı dikenlerin hepsi savaşta ne yazık ki ölmüşlerdir ve savaşlarda mutlaka kahramanlara gereksinim vardır. Ülkelerine döndüklerinde, birer sirk maymunu misali şehir şehir dolaştırılarak o askerler üzerinden yapay bir kahramanlık destanı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu haksız kahramanlık öyküsünün zavallı kurbanları olan birkaç asker, kahraman mıdır gerçekten de?

Ya da kahraman olmak mı gereklidir mutlaka? Kocasını askere yollamaya hazırlanan Japon kadın, ağlayarak ona sarılır ve dudaklarından şu kelimeler dökülür: “Gitme! Savaşa giden erkeklerden dönen yok… Ruhları bile dönmüyor!”. Öleceğini bile bile eşini, çocuğunu bırakarak savaşa giden –gitmesi gereken- ve cesur olması gereken bir erkek. Bu öylesi bir gidiştir ki “Ruhları bile dönmeyecek” tir!

Savaşın en sıcak çatışmalarından birinin tam ortasında, Japon komutan, kendisini çok çaresiz hissettiği bir anda, içinde bulunduğu durumu sorgulamaktadır: “Ailem için, ölene kadar savaşmaya söz vermiştim. Ama şimdi ailemi düşününce bunu yapmakta zorlanıyorum.”. Şimdi bu insanlara korkak mı demek gerekir? Kim korkmaz ki ölümden?

Ölümün neredeyse garanti olduğu bir savaşta, asla dönemeyeceklerini, belki de ellerine ulaşmayacağını bile bile eşlerine, ailelerine mektup yazarlar. Yüzlerce mektup… İçlerinde özlemden korkuya her türlü duyguyu barındıran mektuplar bunlar. Her satırında, sevdiklerinden daha da uzaklaştırıp, onları ölüme yakınlaştıran mektuplardır bunlar…

İstila, yağma, iktidar, erk, hırs, kan, acı, yıkım, ego, çıkar, rant, inanç, boyun eğdirme.., Erkeğin kadına, kadının çocuğuna, güçlünün güçsüze uyguladığı şiddetin çok daha büyük ölçeklisi gibidir savaş bence. Ülkenin ileri gelenlerinin karar verip uygulamaya koyduğu bir savaş yüzünden, birbirlerinin sofrasında oturup yemek yiyen, birlikte eğlenip gülen insanlar, bir sabah uyanıp dostlarını düşman olmuş bulabilirler. Japon Komutan, savaşı kaybettiğini fark ettiği anda, yıllar önce Amerikalı bir arkadaşının ona hediye ettiği silahla intihar ederek çıkacaktır şerefli ölüm yolculuğuna!

Savaş mutlaka olması gereken midir? Çözüm müdür? Acı ve kayıp, ülke ya da millet farkı gözetebilir mi? “Ruhları bile dönmüyor” cümlesi, Amerikalı bir kadının dudaklarından dökülemez mi? Fransız bir teğmen ya da İngiliz bir er, tıpkı Japon komutan gibi sorgulayamaz mı savaşta ölmenin gerekliliğini? Kadınlar kocalarını ya da oğullarını savaşta kaybettiğinde eğer kahramanca öldülerse, bu durum, onların öldüğü gerçeğini değiştirir mi? Yoksa olayı daha metanetle mi karşılamalarını sağlar? Savaşı çözüm olarak görmemek korkaklık mıdır sahi?

Savaşmasak olmaz mı? Yetmedi mi?

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About