23 Kasım 2008 Pazar

"Ağaç kesilmeyecek, bina kaydırlacak" TUĞBA

Share it Please
Yalova'ya olan sevgi ve ilgisini ''Yalova benim kentim'' diyerek dile getiren Mustafa Kemal Atatürk, gittiği zamanlarda kaldığı ''Millet Köşkü''nü bir ziyaretinde, çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Hemen yanına çağırarak bunun nedenini sorar. Görevli bahçıvanın ''Ağacın dalları uzamış binanın duvarlarına dayanmıştır''. Aldığı yanıtla tatmin olmayan büyük önder çevre konusunun gündemde olmadığı o yıllarda unutulmayacak bir emir verir.''AĞAÇ KESİLMEYECEK, BİNA KAYDIRILACAK.'

Bina çevresindeki toprak büyük bir dikkatle kazınıp yapının temel seviyesine indirilir. İstanbul'dan getirilen tramvay rayları döşenir.Santim santim çalışılarak ve ağaçtan uzaklaştırılarak dört metre seksen santimlik kaydırma işlemi gerçekleştirilir.

Atatürk'ün isteği yerine getirilmiş, çınar ağacı zarar görmekten kurtulmuştur. ''Yürüyen Köşk'' ''Kültür Bakanlığı Gayrimenkul eski eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nun 12.7.1980 gün ve 12238 sayılı kararı ile, korunması gerekli Kültür ve tabiat varlıkları arasında sayılarak tescili yapılmıştır.'' O çınar ağacı da tüm ihtişamı ve güzelliğiyle hala Yalova'da köşkün bahçesinde yaşamaktadır.

''Toprak yoksa ekmek yok.Toprak yoksa tavuk yok.Toprak yoksa yumurta yok, domates yok, su yok.Toprak yoksa hayat yok'' diyen, 11 Eylül 1992 yılında yol arkadaşı Nihat Gökyiğit'le beraber TEMA vakfını kuran Hayrettin Karaca gelecek nesillere yaşanılası bir dünya bırakabilmek için üretime ve ileriye dönük projelerle yıllardır çaba göstermekteler.

Toprağın altındaki zenginlikleri gün ışığına çıkarma çalışmalarını 92 yaşında da dik duruşu, kararlılığıyla sürdüren..Aynı zamanda olimpiyatlarda eskrim dalındaki ilk temsilcilerimizden olan (1936 Berlin Olimpiyatları) Profesör Halet Çambel, ömrünü adadığı Osmaniye Karatepe'deki 2500 yıllık ''Kastabala Antik kenti'' nin gelecek nesiller tarafından tanınması, çok yakınındaki ''Kırmıtlı Kuş Cenneti'' ve antik kentin çimento fabrikasına tercih edilmemesi için mücadele ediyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nın 1972 yılında aldığı karar doğrultusunda, 5 Haziran Dünya Çevre günü olarak kutlanıyor. Türkiye 1978 yılından bu kutlamaların içinde bulunmakta.

Toprak..Su..Hava.. İklimlerdeki değişiklikler, eriyen buzullar, kuruyan barajlar, göller, akarsular.. Yok etmek için her yıl bir öncekinden daha fazla uğraş verilen ormanlar..Nesli tükenen kara ve deniz hayvanları.. Avlanmaları ve tüketilmeleri ile insanlara geçen kalıcı hastalıklar.. Kirli havanın neden olduğu solunum yolu hastalıkları ve artan kanser vakaları.
Avrupa Birliği ülkeleri yenilenebilir temiz enerji kaynaklarını kullanıp yılda 9.500- 18.500 mw'a yakın rüzgar enerji santrali kurarken, Türkiye'de bu konudaki projeler yavaşlatılıyor.
Patlamaya hazır bombalara kucak açtığımız görülmeden, atıkların nasıl yok edileceği belli olmadan, radyasyon yayılımı konusundaki tedbirler alınmadan, dünyanın olumsuzluklar ülkesi ile yapılan ''nükleer santral kurma'' anlaşmaları. Santrallerin kurulması durumunda Akkuyu ve Sinop'ta oluşacak olan yeni ''çernobil'' tehditleri.
Sıkı bir denetim olmadan ülkemize girişi yasalarla kabul edilen genleri ile oynanan ne olduğunu bilmediğimiz tohumlar. Kirli sularla yaşam koşulları bozulan hayvanlar. İki yıl öncesine kadar belki adı bile duyulmayan ''Kırım Kongo Kanamalı Ateş Hastalığı'' ve ''kene'' tehlikesinin yarattığı tehlike.. Bu tehlike karşısında sıkı ve yeteri kadar araştırma yapmayan yöneticiler. İçme sularına karışan kanazlizasyon şebekeleri. Rahatsızlanan insanlar..İçeriğinde arsenik zehri bulunan suları içiyor pozu veren ve cezalandırılmayan yöneticiler.
Dünya sıralamasında birinci olduğumuz bor madenlerinin ihracatına getirilen sınırlamalara karşın yabancı sermayenin altın aramak için milyonlarca ağacı kesmesine ''yürütmeyi durdurma kararına rağmen'' göz yumulması. Kazdağları, Bergama Ovacık, Uşak Eşme, İzmir Efem Çukuru'nda, altın, bakır, çinko, kurşun arama çalışmaları için yabancı şirketlere verilen izinler. Siyanürlü altın arama çalışmaları neticesinde artış gösteren akciğer kanseri vakaları.
Osmaniye Karatepe'de 2500 yıllık Kastabala Antik şehrinin ortasına ''yatırım'' adıyla kurulmak istenen % 65'i yabancı sermayeli çimento fabrikası. Bol vaatlerle kandırılmak istenen civar köylüleri. Yok olacak ''Kırmıtlı Kuş cenneti''. Fabrikanın kurulması durumunda yok olacak tarihi zenginliklerin, artacak ölümcül hastalıkların, bozulan dengenin göz ardı edilmesi. Çimento tozlarının etkisinde kalan zeytin ağacının çiçeksiz ve meyvesiz tarafı ile meyveli ve çiçekli tarafının durumu karşılacakları gösterirken birileri hala iş hayali kuruyor olması.
Zengin turist ve iş adamlarının ilgi gösterdiği golf sporu için, Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı ''Sorgun doğal ormanı''ndaki kızıl, fıstık, kara çam türlerinden oluşan iki yüz bin ağacın katledilecek olmasından beklentisi olan yöneticiler.
Bir tarafta,hiçbir ülkenin ve devlet adamının gündeminde çevre konusu yokken ağacın dalının kesilmesine razı olmayıp, köşkü yürüten Mustafa Kemal Atatürk.. O'nun izinden giderek ''toprak yoksa hayat yok'' diye yıllardır bağıra bağıra anlatan Hayrettin Karaca, Nihat Gökyiğit.. Toprağın altındaki zenginlikleri gün ışığına çıkarmaya ömrünü adayan, Profesör Doktor Halet Çambel..
Diğer tarafta doğaya, çevreye katliam yapmak isteyenlere verilen destekler, çıkarılan yasalar. Dünya'nın tanıdığı isimler feryat ederek tehlikeyi gösterirken, olumsuzluklar içinde kutlanan 5 Haziran çevre günü..
Peki siyasetçiler, idareciler, ülke yönetiminde söz sahibi olanlar nerede ? ''Kyoto Protokolü''nü mü, yoksa ''özelleştirilirse daha iyi işletilir'' diye ''ormanları satmaya mı gittiler ?
Mustafa Kemal Atatürk farkı işte burada….Çevre duyarlılığı, sorumluluk, ileri görüşlü devlet adamlığı…Alınması gereken öyle dersler var ki….
resim kaynağı:
http://www.showtvnet.com/haber/img/haber/yangin5.jpg sitesidir.

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About