9 Kasım 2008 Pazar

Armut ağaçları orkide açmaz- MEHMET SAĞLAM

Share it Please

Öncelikle şu sözcük kümelerine göz atalım:

1- Kural, kaide, ölçü, ölçüt, kriter, kıstas, standart, norm, prensip, kanun, yasa, anayasa, nizam, intizam, düzen, düzenleme, sistem, sistematik... Bunlar, düşüncelerimize gem vurmaya çalışan, onları kategorize eden, ufuk turlarımızın sınırları belirlemeye çabalayan, düşünce ve davranışları somut birer temele bağlama gayreti içeren sözcükler.

2- Doğru, gerçek, bilimsel, mantıklı, rasyonel, akıllıca, sağduyulu, etik... Bunlar, iktidarın belirlediği "ideal" hedefleri -veya ufukları- dikte ettiren, düşünce ve davranışlarımızı kendi tarafına yönlendirmeye uğraşan sözcükler...

3- Yanlış, hatalı, mantıksız, usa aykırı, gerçeğe aykırı, standart dışı, fizikötesi, bilimdışı, akıldışı, abes, saçma, safsata, havacıva... Bunlar, kategorilere –veya iktidara- uymayan fikir ve düşünceleri reddetmek için kullanılan tu-kakalayıcı sözcükler...

4- İlahi, tanrısal, göksel, dinsel, tinsel, mistik, duyuüstü, vahiysel... Bunlar, somut dünyayı soyut evrenden ve inancı düşünceden ayıran sözcükler...

5- Duygu, duygusal, duygudaşlık, sempati, empati, his, hissi, hissiyat... Bunlar, duygu dünyasını fiziki dünyadan ve fizikötesinden ayıran sözcükler...

6- Ruhsal, id, ego, süper ego, şuur, bilinç, bilinçaltı, bilinçötesi, içgüdü, içtepi... Bunlar, psikolojik soyutlarla, inançsal soyutları birbirinden ayıran ruhbilimsel sözcükler...

7- Sezgi, telepati, içgörü, önsezi, altıncı his... Bunlar, zihinsel, duygusal ve psikolojik yeteneklerin üstünde ve dışında olduğu varsayılan bazı “doğaüstü yetenekler”e işaret eden sözcükler...

Bu yedi sözcük kümesi düşünce, davranış ve duygularımıza sadece birer isim vermekle kalmıyor; aynı zamanda onları yoğun biçimde sınıflandırarak, bir anlamda bizi belli kalıplar içinde düşünmeye/davranmaya zorluyor. Bu nedenle, düşünürken belli kalıplar ve kavramlar içinde kalmaktan kurtulamamakta ve -farkında olmadan- yönlendirilmiş veya programlanmış bir “kafa yapısı” sergilemekteyiz. Pek çok sıradan sözcük yüzünden, tüm doğru ve yanlışlarımızı özgür olarak belirleme olanağımızı kaybetmiş bir halde, kelimelerin adeta esiri durumuna düşmekteyiz.

Böylesine sinsi bir lengüistik tutsaklığa sadece sözcükler değil, ortak kültürden edindiğimiz binlerce özdeyiş de katkıda bulunmaktadır. Bunlardan biri de, “İstisnalar kaideyi bozmaz,” ifadesidir. Her fırsatta kullandığımız bu deyiş, aslında aksini düşünmemizi otomatik olarak engelliyor ve istisnalar üzerinde çok az kafa yormamızı sağlıyor. Tabiî bu ifade “doğru” kabul edildiği için de, istisnaların bu deyiş yüzünden neler çektiklerini kimseler durup düşünmüyor/irdelemiyor bile.

Tüm evren bir paradoks üzerine kurulmuşken ve yaratıcılık denen şeyin istisnalar sayesinde oluştuğunu bilmemize rağmen, istisnaları (yani bir anlamda müstesna şeyleri ve kişileri) neden bu denli gözardı eder, onları neden bağrımıza basacağımıza dışlarız, bilmem.

“Demokrasi, geniş ama sınırlı ve kontrollü özgürlükler sunar insanlara; fakat mutlak özgürlük sunamaz. Zira mutlak özgürlük evrende mevcut değildir ve sadece Tanrı’ya aittir. Bakalım şöyle çevremize: Armut ağaçları orkide açamıyor, değil mi?..” diyebilirsiniz. Fakat düşünce ve hayal dünyanıza şöyle bir baktığınızda, ne kadar özgür ve yaratıcı olduğunuzu görebilir, hayal gücünüzün yettiğince yaratıcılık sergileyebilirsiniz. Öyleyse, şu saptamayla bitirelim yazıyı:

Sözcüklerin ve kavramların esareti altına girmiş beyinler baskın fikirlerin de esiri olmuş sayılır ve insanlığa kuvantum sıçraması yaptıracak eşsiz “beyin çocukları”nı öyle kolay kolay doğuramazlar. Kendi derinliklerindeki müstesna düşüncelerin ve hayallerin peşinden gidenlerse, bir ülkeyi ve hatta tüm dünyayı rezil de edebilirler, vezir de.

“İstisnalar kaideyi bozmaz,” deyişine aldanmak ve kategorize edilmiş sözcük kümeleri dışına çıkamadan düşünmeye zorlanmış olmak, bizlere çok pahalıya mal olmaktadır!

Derin derin düşünün biraz...

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About