7 Aralık 2008 Pazar

Babaannemin Bayramı- FULYA

Share it Please
Çocukluğumda, Kurban Bayramları tüm yönetimin babaanneme geçtiği günlerdi.Bayramdan bir kaç gün önce, yüzünde çok ciddi bir ifade ile sabahın erken saatlerinde kalkar, pazarın yolunu tutardı. Bir kaç saat sonra bir at arabasının üzerine bağdaş kurmuş bir şekilde oturmuş ve arka ayakları bağlanmış, şaşkın bakışlı, kara bir keçinin boynuzlarından tutmuş bir şekilde sokağın başında görünürdü. Savaştan dönmüş muzaffer bir komutan edası ile evin önünde arabacıya durmasını söyler ve yaşından beklenmeyen bir çeviklik ve heyecanla sokağa inerdi.

Bu, onun bayramıydı. Bayram boyunca yapılacak ne varsa herşey onun denetiminden geçerdi. Bu konuda kimseye güvenmez; mutfaktaki eşyaları, bahçede açılacak çukuru, keçinin bağlanacağı ipi, herkesin sabah kaçta kalkacağını, bayram günü kimin görevinin ne olacağını, bayram şekerlerini, kolonyayı, öğleden sonra gelecek misafirler için pişirilecek yemekleri önceden tespit eder ve bunların hepsinin tıkır tıkır işlemesi için bir gün önceden herkesi toplayıp görevlerini büyük bir titizlikle anlatırdı. En önem verdiği iş ise; bayramdan önceki günlerde tek tek belirlediği fakir aileler için verilecek kurban eti konusuydu. Bu konuda oldukça titiz davranırdı. Tüm tanıdıklarına haber gönderir, onların yaşadıkları mahallelerde yaşayan fakir insanları kendisine bildirmelerini isterdi.

Bayram günü geldiğinde, sabahın çok erken saatlerinde acele eden birilerinin çıkardığı gürültü ile uyku mahmuru gözlerimizi açardık. Babaannem sürekli yapılacak işleri sıralarken herkes bir yana koşardı. Sonra boğuk bir ses gelirdi dışarıdan tüylerimizi diken diken eden... Bilirdik o sesin kime ait olduğunu ve neden bu kadar acıyla çıktığını...

Dışarı çıktığımız vakit elinde kanlı bir bıçakla, bir kan gölünün ortasında duran Mevlüt Ağbi dünyanın en korkunç adamı olarak, sonraki gecelerde rüyalarımızda göreceğimiz haliyle, bembeyaz dişlerini göstererek gülüyor olurdu. Bizleri yanına çağırır ve bunun korkulacak bir şey olmadığını söyleyerek uzun bir konuşma yapardı. Parmak ucuna sürdüğü bir damla kanı alnımıza sürdükten sonra omzumuza, ona göre dostça bize göre oldukça tehditkar bir tavırla, pat pat vururdu.

Oradan kaçıp diğer çocukların bulunduğu sokağa fırlar ve alnında kanlı bir parmak izi bulunan bir grup çocuğun arasına karışıp herşeyi unuturduk. Dünya oyun üzerine, kahkaha üzerine yeniden kurulur, kafası kopmuş o şaşkın kara keçi, babaannem, Korkunç Mevlüt Ağbi başka bir dünyada kalırdı...

Karnımız acıktığı vakit eve girer, babaannem mutfakta bir kasap edasıyla etleri parçalarken koşarak arkasından geçerdik. Sesimizi duyar ve ayak bağı olmamamız konusunda bizi uyarır ve işine devam ederdi. Bu arada biri radyoyu açar tüm bayram sabahını içli bir şarkı doldururdu...
Bayram babaannemin bu yoğun hazırlıkları, biz çocukların uzun zamandır görmediğimiz kuzenlerimizle bir arada olacak olmamızın heyecanı, etraftaki koyun keçi sesleri, çocukların o zavallı hayvanlara yaptığı türlü maskaralıklar, minderlerin altına saklanmış rengarenk şeker kağıtları, Mevlüt Ağbinin kanlı elleri ve alnımızda kuruyan kanlı parmak iziyle geçip giderdi...

Bu bayram da babaannem aramızda olmayacak...Belki bayram sabahı kulaklarımıza fısıldar:"Hadi bakalım erken kalkın. Bugün kurban bayramı..."

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About