12 Ekim 2008 Pazar

Yol- FULYA

Share it Please

İnsan tam olarak insan doğmuyor zamanla insan oluyor. Yaşadıklarıyla, acılarıyla, sözleriyle tam oluyor. Aslında tüm insanların yaşam gayesi de bu galiba. Olmaları gerekene ulaşmaya çalışmak... Ve belki de başlarına gelen tüm olaylar onların bu "tam olma" yolunda geçtikleri sınavlardır. Kim bilebilir ki?
Her insan o tam olma noktasına değişik yollardan geçip geliyor. Elbette herkes yolu tamamlayamıyor kimi pes ediyor, kimi yolda kalıyor. Ruhunun öğrenme noktaları nerdeyse hayat o noktaları buluyor ve ona göre sınavlar hazırlıyor. O sınavları geçen geçiyor, geçemeyen "normal" bir şekilde hayatına devam ediyor.
Mesela seni acıyla imtihan ediyor. Acılar da bin çeşit oluyor. Sabrını deniyor, gücünü deniyor, kalbini deniyor ve kötülüğe meylini deniyor. Acının sana, senden ne kaybettirdiğini ölçüyor ya da sana ne kattığını.
Ve seni sürüyle deniyor. Ne kadar kara koyun olabilirsin onu ölçüyor. Ak koyunlar bir tarafa doğru yol alırken sen karşı tarafta yükselen güneşe doğru ne kadar yürüyebilirsin ona bakıyor. O ışıkları içine nasıl doldurduğuna bakıyor. Pisliğe bulaşmadan, göğsünü gere gere nasıl karşı bir duruş sergilediğine bakıyor. Yalnızlığa dayanamadığın için geri dönüp, karanlığın içinde o ak koyunlarla birlikte ve bir olup olamayacağına bakıyor.
Seni gözyaşlarınla deniyor. Ne kadar gözyaşı döktüğüne değil nelere göz yaşı döktüğüne bakıyor. O çok değerli yüzüğünün çalınmış olmasına döktüğün kilolarca gözyaşındansa, o masum çocuk yüzünün sonsuza dek kapalı kalacak gözlerine döktüğün bir damla gözyaşını değerli tutuyor.
Seni içindeki sevgiyle ölüçüyor bir de. Tek bir adama ya da tek bir kadına duyduğun gelir geçer aşkla değil tanıdığın ve tanıyacak olduğun tüm insanlara olan sevginle ölçüyor. Sokaktaki bir çocuğun başını okşamanla ölçüyor, sadece kendi çocuğununkini değil.
Seni öfkenle ölçüyor ya da. Ne kadar dilini tutabildiğinle. Öfken içinde bir volkan gibi kaynarken ne kadar duru bir su gibi olabildiğinle ölçüyor. Dişlerini gıcırdatmadan karşındakine gerekli ve yerinde bir kaç söz söyleyip söylemediğinle ölçüyor.
Ve seni hayat denen o uzun yolu nasıl yürüdüğünle ölçüyor. Ayağının altındaki her taşın her kumun değerini bilip bilmediğinle. Umursamazca çiğneyip o yolu, ardında bıraktığın o küçük yaşamı nasıl anımsadığınla ölçüyor. Yanına aldığın ve tüm o yol boyunca sana eşlik eden değerli ve parıltılı erdemlerle ölçüyor. Yeşil kağıt parçaları ya da altın, yakut, elmas gibi değerli taşlarla değil.
Yol uzun ömür kısa. O kısa ömürde kendi gerçekliğini ve değerini ne kadar sağlamışsın onunla ölçüyor hayat seni.Ve hayat seni, senle ölçüyor. O uzun yolda ve o kısacık zamanda ne kadar sen olmuşsun ve hayatına neler sığdırmışsın onunla ölçüyor.
Velhasılıkelam; Yol uzun ömür kısa... Tek önemli olan ise nasıl yürüdüğün...

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About