12 Ekim 2008 Pazar

Yabancı Dil ve sözcük algılamaları- NİHAL YETKİN

Share it Please
Sokaktaki adam için yabancı dil bilmek özeldir. "Bir dil bir insandır" onun için. Hele de bir kişi bu dili yurt dışına çıkmadan tümüyle kendi yurdunda kendi devletin sağladığı imkanlarla öğrenip amaçlarına yetecek kadar kullanabiliyorsa akıllı biridir, sözü dinlenmeye değer bulunur. Sözlük mü? Onun için yalnızca kalın ve sıkıcı bir referans kitabıdır.

Çat pat yabancı dil bilen biri için yabancı dil bilmek çocuk oyuncağıdır. Turistle konuşuyordur, derdini anlatıyordur ya, daha büyütecek ne vardır bunda? Bir-iki sözcükle karşıdaki onun derdini anlıyordur ya ondan mutlusu, başarılısı yoktur. Kendi dilindeki sözcüğü yabancı dildekilerle birebir karşılaştırma peşindedir ve sözlükle her şeyi halledebileceğini düşünür.

Yabancı dil bilmeyi yabancı dil konuşmakla bir tutan için yabancı dil yalnızca telaffuz meselesidir. Çat pat bilenden farkı sesletime verdiği azami önem olur. Salt buna kafayı takıyorsa yurt dışına gitmeden kendini bu konuda hiçbir zaman yeterince iyi hissetmeyecektir. Sözlük onun için gereksizdir, çünkü sessizdir. Gerçi bir müjdem var onlara artık öyle elektronik sözlükler var ki kadın ve erkek sesiyle sözcüklerin telaffuzunu bütün özellikleriyle verebiliyor!

Yabancı dil bilmeyi yalnızca CV'nin olmazsa olmazı olarak görenler için yabancı dil bir yüktür, bir bariyerdir, onların kıymetli vaktini süpüren. Böyleleri sıkıcı test kitaplarında bir sürü birbirinden bağımsız konulu paragraf okuyup onları çözümlemek zorunda kaldıkları için kendilerinde peygamber sabrı olduğunu iddia ederler. Haklıdırlar da. Ama yalnızca sabır konusunda. Gözden kaçırdıkları nokta dilin test kitaplarına sığamayacak kadar kocaman bir derya olduğudur ve yoğun kurs denilen olgu REM aldatmacasıdır yalnızca. Onları buna iten sisteme hiç girmeyelim burda, konu iyice dağılır yoksa. Sözlüğe gelince, onlar için yalnızca testte çıkma ihtimali yüksek olan sözcüklere bakmakta başvurulan tatsız tuzsuz bir araçtır.

Yabancı dil bilmeyi meslek edinmiş bir kişi için "eksiksiz bir bilme" ulaşılamayacak bir hedeftir, en azından idealist bir insansa. Daha doğrusu ulaşılabilir ama her an yenilenmeye muhtaç bir bilgidir. Onun için dil her yerdedir. Ne sadece derste, ne test kitaplarında, ne bir turistin iki dudağı arasında, ne Amerikan fragmanlarındaki tok, havalı havalı konuşan adam sesinin verdiği büyüde. Yabancı dil doğaldır onun için.Doğal ortamın, doğal ortamlar oluşturmanın öğrenmedeki rolünü bilir. Sözlük onun dostudur. Sadece bilmediği sözcükler için bakmaz ona, bildiklerine de nüansları görmek adına tekrar tekrar bakar durur ve bundan hiç gocunmaz. Vakit kaybı olarak da hiç görmez.

Yabancı dil bilip bunu çevirmen olarak kullananlar için yabancı dil hem bir araç hem de bir araçtır. Sürekli gel gitler yaşar. Sözcükleri birbirine tokuşturur. Yurdanur Salman adlı değerli bir meslektaşımızın bir kitap kapağındaki deyişiyle "uçan kaçan sözcüklerin ardında" bir ömür geçirir. Sözlük onun da dostudur ama ilk kez sözlükten bakıp bulduğu bir sözcüğü uygun bağlamda kullanabilmek için pek çok sağlamalar yapar. İşinin sözlükte ne başladığının ne de bittiğinin farkındadır.

Bir dilbilimci için yabancı dil bilmek büyülü bir konudur ama hiçbir dil ona bir diğerinden daha üstün değildir. İlkel, üstün, zengin, fakir gibi kavramlar onun için hiçbir şey ifade etmez. Her dil kendi için yeterlidir ve kendi için gereken kadar sözcüğü vardır. Her ülke nasıl hakettiği şekilde yönetilirse, her milletin dili de kendine has özellikler taşır ve kendi için ne eksiktir ne fazla. Bir dilbilimci için sözlük bir çevirmene göre elinin altında herdaim duran bir araç değildir. O dilin nesini inceliyorsa ona göre bir araç bulur. Örneğin, psikodilbilim kapsamında dil sürçmelerini inceliyorsa, inceleme birimi bu sürçmeler, sosyodilbilim kapsamında dil planlamasını inceliyorsa, devletin ve okulların vs. bu konudaki uygulamaları, sözdizim kapsamında inceliyorsa sözcüklerin bir tümcedeki diziliş kurallarıdır. O kadar irili ufaklı alt disiplinleri vardır ki burada tek tek sıralanamaz. Kısacası, inceleme birimi yalnızca sözcükler değildir. İnceledikçe görür ki bir dilin içinde bir alanda zenginlik diye tabir edilecek bir husus diğer bir alanda son derece güdük kalabilir. Örneğin, Türkçe ikilemeler açısından çok zengin bir dilken, İngilizce değildir ama bu onun yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez.

Yukarıdaki gurupların hangisinde olursanız olun ya da iddia ediyorum burada aklıma gelmeyip de ele alınmayan diğer bir kategoride yer alın, yabancı dil öğrenimi ve kullanımında değişmeyen bir duygu vardır. Normalde anadilinizde hiç düşünmediğiniz konular hakkında onu bir başkasıyla karşılaştırır hale geldiğiniz için az ya da çok kafa yormaya başlarsınız. Bu fikir jimnastiği kendi başına küçük görünen ama anadili daha doğru konuşma, kullanma ve zenginleştirme yolunda atılan büyük bir adımdır. Adımlarınız bol olsun…

Hiç yorum yok:

Blogger templates

Blogroll

About