soyunma kabininde “sivitşört” deniyorum.
saydım tam beş tane ayna var içerde.
- fakat o da ne?
yukarılarda bir yerde başka bir şey dikkatimi çekti. saçlar iyice seyrelmiş, kenarlara birkaç da kır düşmüş. tuhaf oldum yahu. hayır kel kalma korkusu değil. hem zaten bi on sene daha idare eder beni bu ince telli saçlar(!)
insanlar doğar, büyür nihayet ölürler ya. peki bu arada ne yaparlar? önemli olan buydu. tam bir ay sonra otuzdörde veda edip otuzbeşe merhaba diyecekken otuzdört senelik yaşam diliminde yaptıklarım saçlarımı dökmeye ve ağartmaya değmiş miydi acaba?
aynadaki bana bakıyordum ve geçmişim geçiyordu gözüm önünden sanki bir film şeridi gibi. kaç dakika öyle kaldım farkında değilim. girişteki elbise alarmı çalmasa kimbilir daha kaç dakika kalacaktım orada. kısa ama uzun yolculuktu geçmişe yapılan! geri getiremeyeceğim geçmişime.
sonra tam ayrılmak üzere iken denediğim tişörtün üzerindeki tarih dikkatimi çekti. reyonda bakarken farketmemişim. 1971 yazıyordu. doğum tarihim. az önce aynadaki yüzleşmenin de verdiği etkiyle olsa gerek cahit sıtkı geldi hemen aklıma.sonra şiiri.
yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün...
dediği şiiri hani.
ama üstadın çok iyimser tahmin yapıp kırkaltı yaşında hayata gözlerini kapadığı geldi daha sonra hatırıma. hemen peşinden de trt’nin muhteşem dizilerinden yeditepe istanbul’daki yusuf karakterinin dillendirdiği o unutulmaz replik :
“adım yusuf, otuzbeş yaşındayım. daha hiç birşey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın.o yüzden kenarındayım”
evet hiç bir şey yaşamadım ki ortasında olayım hayatın.kenarındayım o yüzden.hem de tam kenarında!
not : işbu yazı 27.09.2006 tarihinde klavyeye alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder